Adı: Bayram Ali Öztürk
Sıfatı: allame hatip ve abid hem mücahit
Lakabı: Mektubatçı Bayram hoca
Lakabı diğeri: ayaklı kütüphane
Meşrebi: imam Mahmud efendinin has talebesi sadık bir
müridi
Nesebi: Bende-i Evliya şanlı Bilal Efendinin yeğeni
Mevtıni: İsmailğanın gururu fatihin gözbebeği
İmamı Rabbaninin manevi müntesibi hem aşığı ve Şaheseri
Mektubatın bir tellalıydı.
İşrak vaktinde uykulu mahmur gözlerimiz onun gür edasıyla
açılır
sabah namazı akabinde onun aşk ve şevkle okuduğu dersi İsmailğanın
bir şiarıdır
Bayram hoca ciddiyet ve vakarla kürsüye çıkacak
ve "Ya Allahu ya Muin ya Hannanu ya Mennan ya Aziz
ya Rerim ya Rahimu ya Rahman.
Mevlana imamur-Rabbani kaddesallahu sirrahu ssamedani
buyurduki.." ile başlayan hitabı
camiyi çınlatacak.
O konuşurken adeta kükrerdi. tok kalın ve etkili sesi bütün
kalpleri tesir altına alır
ve konuyu istese de istemese de ilgili olsa da olmasa da
herkesi dinlemeye mecbur ederdi
Ancak asıl dinleyicileri onun azat kabul etmez sadık
muhipleridir
Bunlar onun hiçbir sohbetini kaçırmaz ve Bayram hoca nerde
bunlar ordadır.
Ellerinde Mektubat Bayram Hocayı ısrarla takip ederler bazen
not almaya çalışır bazen de
yasağa rağmen sesini kaydederlerdi. Hiç unutmuyorum bir
defasında minberde hutbe okuyordu
oradan haykırdı içinizde sesi kaydedenler var bak arkadaş
inersem seni ortaya çıkarmasını bilirim
dedi, ve arkadaşımız diyor o an elim ayağım birbirine
dolandı heyecan ve korkudan ne yapacağımı şaşırdım.
Mıymıntı pasif ve pısırık Müslümanları sevmezdi herkesi
kendi gibi cesur coşkulu ve cevval görmek isterdi.
İçinde öyle bir derdi bir ızdırabı vardı ki nice çağlar
çağlardı da bir türlü boşaltıp rahatlayamazdı.
İmam Mahmud Efendi hazretlerinin vekiliydi. Ahir ömründe İsmailağada
yaptığı pazar sohbetleri hazreti imama niyabeten ona vekâleten yapıyor ve cami
hınca hınç dolarak geç gelenler oturacak yer bulamıyordu.
Hazreti imam onu defaten kendi yerine Yavuz Selim Camii
kürsüsüne de çıkarmış ve sohbet ettirmişti. bir defasında işrak vakti başlayan
sohbeti tam beş saat sürmüş ve bazı yaşlıların inlemeleri sayesinde ancak son
bulmuştu. o gün vaazın ortasında anlattığı hadisenin tesiriyle dayanamadı ve
hıçkıra hıçkıra ağladı. Osmanlı ecdadımızın büyüklere olan edeb ve hürmetini
konu ediyordu. ve pehlivanlardan Koca Yusufun genç bir rakibiyle yaptığı son
müsabakasını anlatıyordu. saatler süren müsabakada Koca Yusuf rakibine
"evladım biliyorum istesen beni çoktan yenebilirsin ancak yaşıma hürmeten
bunu yapmıyorsun" dediğini aktardı ve tam o anda Bayram hoca kendinden
geçti...
İşte Bayram hoca içinde volkan gibi kaynayan ızdırabını
kürsüden taşırır ve bazen hıçkırıklarla ağlar bazen divaneler gibi bağırır
sayha atar bazen galeyana gelir aşıklar gibi nameler okur bazen savaşa giden
mücahitler gibi kasideler marşalar söylerdi..
Bir avuç Çeçenistan’ın kocamış rusyaya bu denli
direnebilmesinin perde arkasında tarikat ve maneviyatın olduğunu fark eden
Kaddafi Libya lideri
ülkesinde tasavvuf ve tarikat sempozyumu düzenletmiş ve
bütün dünya şeylerini davet etmişti. İmam Mahmud efendi kendisini temsil edecek
libyaya iki adamını yolladı, biri denizli vekili İbrahim efendi, diğeri
mektubatçı Koca Bayram
Evet Bayram hoca bir aşıktı Allaha ve dostlarına.. Bayram
hoca büyük bir alimdi kimsenin adını dahi işitmediği arapça Osmanlıca farsça
kitaplardan uzun uzun nakilleri karmaşık tahlilleri bir nefeste yapardı.
Bayram hoca bir ilim adamıydı, bayram hoca bir tarihçiydi
yeri geldiğinde Amerikanın başkanlarını bir çırpıda alttan yukarı sayabilir,
tarihi şahsiyetlerin isimlerini sıfatlarını unutamadan aktarırıdı
Bayram hoca bir kültür hazinesiydi, İsmailğa nın kürsüsünden
altının madenden nasıl çıkarıldığını ve
nasıl işletildiğini o karmaşık kimyevi terimlerle aletlerinin adıyla yine ondan
işitmiştik
Bayram hoca bir güçlü hatip bir toplum önderiydi. hiçbir
vaazı sıradan değildi. kendine has üslubuyla her tabakadan insana hitap eder ve
kendini dinletmesini ilmini satmasını bilirdi.
"Vaiz Timurtaş hocanın bende üç yüz kasedi var ben
ondan başka hatip tanımam" diyen bir adam İsmailğa ya geldi ve Bayram Hocayı
dinledi. Vaaz boyunca transa girmiş meczup gibi donakaldı ve vaazın tesiriyle
hüngür hüngür ağladı “aman Allahım bu nasıl bir hatip bu nasıl bir vaaz böyle
ben bu kadar vaaz dinledim bunun gibisini görmedim” diyerek hayranlığını
itirafla önceki davasından vaz geçti.
Bayram hoca bazen meczubu-hal olur ve sekerat-ı aşkın
tesirine girerek çok acayip, çok ağır ve anlaşılması güç sözler de ederdi.
Muhammed Mustafa aynı Allah" sözü bu kabilde tevil isteyen ve zahiriyle
alınması caiz olmayan bir sözüdür.
Kuran gibi neden her gün her gün mektubat okunuyor şeklinde
yapılmış bir eleştiriye cevaben kürsüden haykırdığı “Bu Mektubat evet Kurandır
var mı itirazı olan" sözü de bir diğer misaldir.
Bayram hoca korkusuz bir cengaverdi. ölümün üstüne üstüne
giden bir yiğit mücahitti. öldürüleceğini hissediyor ve buna rağmen ümmeti Muhammedin
evladına bir dert aşısı bir fitil yakımı uğruna bu büyük riski göze alabiliyordu.
Bayram Hoca bir Osmanlı hayranı ve müfrit bir muhibbi ve
aşığı idi. Osmanlıyı asla yermez eleştirmezdi hiç bir zaman duymadık.
Sultanlardan bahsederken dedem Fatih dedem Yavuz Sultan Selim
Han der ve cennetmekan diyerek ayırca dua ve tebcil ederdi.
Bayram hoca dünya siyasetini çok iyi takip eder Amerika
israil Avrupa ve çinin sinsi oyunlarını deşifre eder ve açık bir dille İsmailğa
kürsüsünden herkese duyururdu. filanca hastalık aşısı bahanesiyle doğu türki
iller çocuklarının nasıl zeka özürlü aptallaştırlıdığını ondan dinledik ve
devlet eliyle uygulanan aşılara asla temkinli bakmadık. misyonerlerin turist
kılığında ülkeye nasıl sokulduklarını ve nerelere ne maksatla gittiklerini
ondan dinledik.
Yine turistlerin ellerinde harita istanbulu sokak sokak
dolaşıp nerde kilise eseri var yerinde tesbit ettiklerini ve biz müslüan Türklere
karşı bir zerre sempati duymayıp bakışlarından nefret okunduğunu yine onun
teşhislerinden öğrendik. İngiliz kafiri çörçılın haince planlarını Ortodoks kilisesinin
sinsi tezgahlarını Türkiye üzerinde oynanan envai çeşit oyun entrika ve kurulan
tuzakları ondan dinledik.
istanbul sokaklarında müstehcen bir kıyafet ve kısa bir etekle
ilk defa gezenin ermeni bir fahişenin olduğunu ve halkın olanca yuhalaması ve
suratına tükürmesine karşın yılmayıp şeytanca davasından vazgeçmediğini ve
bugün kadınların kıyafetinde gelinen noktada onun bu çabasının ne denli etkili
olduğunu ondan dinledik.
Buna mukabil Müslümanların pısırık korkak ve yığılgan kalıp küçücük
bir ezayı göze alamadıklarından Dini İslam’ın bu durumlara düşmesine sebep
olduklarını onun vaazlarında işittik.
Ecdada bağlı kalmaya, kendi dinamiklerimize sahip çıkmaya
devamlı tembihte bulunur ve şöyle derdi:
senin nenen çarşafın altından eğer içe on santim kıvırdıysa
sen sakın ola sekiz santim kıvırmayacaksın..
bugün sekiz yarın beş olur sonra bir bakmışın etekler
kısalmış... ve aynen dediği gibi oldu. dün nenesi çarşaflı olan kadınların
kıyafeti bugün ermeni kadınlarınkiyle aynı olmuş..
Özetle Bayram Hoca tek başına bir ümmet ve bir kişilik
orduydu. o ruhunu davasına adadı ve varını canını o yolda cömertçe harcadı.
evet harcadı ve bu sayede binlerce bayramların gönül ateşini tutuşturarak
islam sancağını bin cephede bin elde dalgalanmasına
hayatıyla sebep oldu.
Sönmez bu dava sönmez, Bayramlar ölmedikçe
Ölmez Bayramlar ölmez, bu dava sönmedikçe
13 ramazan 1430
Tashih 8 Ocak 2010,isa Erdoğan
Bayram hoca amcası Bilal efendi ile efendi hazretleirni
ziyarete gelir daha küçük bir çocuktur. Efendi hazretleri ona bakar ve der bu
çocuk bize mektubat okuyacak.”
Bayram hoca bir camide imam olmuş vazifeye devam etmektedir
bir gün amcasını ziyaret eder amcası Bilal efendi ona sorar cemaatle aran
nasıldır seninle kavga eden var mı ? Bayram hoca hayır çok iyi kavga eden yok
der. Bilal efendi acı hakikati söyler: demek ki cemaate gerçekleri
söylemiyorsun. Eğer söyleseydin illa seninle kavgaya tutuşan olurdu. Bayram
hoca bunu aktardı ve evet amcam Bilal doğru söylüyordu dedi. Bundan sonra
bayram hoca daha bir hassas olur..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder