Masumda İlmi Seviye
Masum Bayraktar fatih müftülüğüne bağlı bir hafızlık kursunda hafızlık yapmış ancak medrese eğitimi almamış, İslami ilimlerin hiç bir dalında ihtisası olmayan, hatta temel eğitimi dahi olmayan biri. Böylelerine cemaatte esasında hoca da denmez. Bunun hocalığı hafızlık yaptıran bir kursun başında olmaktan geliyor. Bu anlamda herkese hoca dendiği malum. Ancak bir kişinin İsmailağa cemaati nezdinde hoca olabilmesi için bir medresede, icazetname sahibi bir hoca önünde, Arapça üzerinden Tefsir Hadis Fıkıh Akaid Kelam Üsul ve Tasavvuf ilimlerini başarıyla okumuş ve icazetnamesini almış olmalıdır. Masumun icazeti yok.
Görüldüğü üzere M. Bayraktar aslında bir cahil. Tek mahareti Kuranın nazmı celilini ezberden okuyabilmesi. Ancak Kuranın manasına nüfuz yok, ahkamını bilmek yok, bir fıkıh, bir akaid kitabını baştan sona okumuş değil, bir tefsiri baştan sona okumuş değil, Mektubatı baştan sona okumuş değil veya okuyandan dinlemiş de değil..! Cemaatte herksin hocası bellidir. Bunun hocası kim belli değil. Kim buna "talebem" diyor sahipleniyor ? Hiç kimse.
Bayraktarın Arapça Kurs Açması
Bayraktar hafızlık kursu işleten biri olarak yoluna devam ederken Rizeli Abdülkadir hocayla anlaştı ve Arapça kursu açmış oldu. Abdülkadir hoca ... camii yanında altı katlı bir binanın sahibi. Beşinci katında kendi ailesi kalıyor diğer katları kurs olarak işletiyordu. Ancak pek başarılı olduğu söylenemez. Hem görev yapan hocalar kursta durmuyor, hem de talebe memnun değil. Kursun ciddi anlamda iaşe sorunu vardı, talebeleri semt pazarına, toptan gıdacılara dilenmeye gönderiyor ve kursu çok zor şartlar altında idare etmeye çalışıyordu.
Abdülkadir hoca da bir müderris değildi. hazırlık sınıflarına ancak derse girebiliyor Arapça ilimler okutamıyordu. Arapça hocası ihtiyacını hariçten hoca getirerek karşılıyordu. Bu hocalarla da tam anlaşamıyordu. Ali Kara hoca onun kursunda hocayken ayrılıp gitmiştir, Ahmet İnanç hoca hakeza. Abdullah (Erol) hoca hakeza..
Abdülkadir hoca bir gün talebeyi topladı ve bir konuşma yaptı. Masum Bayraktarın kursunu överek başladı. Kendi çocuğunu hafızlık için oraya vermiş.. gidip geliyor kursun içini görüyordu. "Zil çalıyor bakıyorsun her taraf talebeyle doluyor koşarken bacaklarına çarpıyorlar sonra bir zil çalıyor bir bakmışın ortalıkta kimse kalmamış herkes dersine geçmiş.." diyordu ve bayraktarın resmi kurslardan görüp uyguladığı zilli ders programını methediyordu. Medreselerde zil olmaz. Kendi kursunda hocalar ders saatlerine riayet etmiyorlarmış müdürü (onu) dinlemiyorlarmış.. bir sınıf derste iken diğer sınıf tenefüste, abdestte oluyor muş ! Bir türlü düzen tutmuyormuş ! Elini başının üstüne koyarak "ben de başıma bir amir getireceğim, kursun idaresini teslim edeceğim ve bana ne görev verilirse onu yapacağım" diyordu.
Tekebbür Esamaleri
Biz Abdullah hocanın talebeleriydik. Arapça okuyorduk. aslında idarenin el değiştirmesi Abdülkadir hocanın idareyi bırakması bizi sevindirdi. masum bayraktarın kursunda yemeklerin daha iyi olduğunu arkadaşlar duymuşlar en azından yemek problemi çözülür, talebe dilencilikten kurtulur diyorduk.. ve masum bayraktar kursa geldi. talebeyi topladı bir konuşma yaptı. aklımda kalan "arkadaşlar bu kursu fatihin birinci kursu yapacağım, bu kurs bütün kurslar içinde birinci olacak" diyordu. Bize garip geldi. hocalarımızdan hiç böyle sözler büyük iddialar duymamıştık. Bizler sofi idik tevazu bizim şiarımızdı. Herkesin önüne geçmek herkesin üstüne çıkmak hiç bir zaman hedefimiz olmadı. Diğer medreseleri, hoca talebeleri hiç bir zaman rakip olarak görmedik.. Tamam takvada ibadette yarışmak var islamda.. Ancak masumun kastettiği şey o değildi.. masum bir tefevvuk bir riyaset peşindeydi.
İlk icraati yemekhanede üzerinde oturduğumuz halıyı kaldırıp atmak oldu. yemek masalarının ayaklarına ilave yaptırdı masalar yükseldi ve uzun oturaklar getirerek "sünnet üzere yerde yeme" düzenini oturakta yeme şeklinde değiştirdi. Yine demir ranzalar getirerek sünnet üzere yer minderinde yatma düzenini ranzada yatma şeklinde değiştirdi. Bu ikisi dışında kursun maddi yapısında bir değişiklik olmadı. Kurs bütün o eski bakımsız haliyle aynen kaldı. Fatihin birinci kursu böyle mi olacak bu kurs demeye başladık !?
Masumun Kursu Eğitim Seviyesi
Masum Bayraktar yukarıda ifade edildiği gibi arapça islami ilimler okutabilecek ilim seviyesine sahip değil kendisi okumamış.. Onun için Arapça kursu açarken yanında Hakan Taha Alp ile geldi. Taha'sı sonradan ekleme, asıl adı Hakan alp. Hakan hoca'nın da bir medresede başından sonuna kadar okuduğu, bir hocadam icazet aldığı sabit değil. Ancak Hakan zeki biri, zekasıyla işi kıvırabiliyor. O zamanlar henüz askere gitmemişti ve askerliği geldi çattı aşırı kilodan çürük aldı ve askerlikten öylece sıyrıldı. "Benim okuttuğum talebelerim var nolur yardımcı olun" şeklinde doktorlara rica ettiği kursta yayılmıştı. İki veya üç sene Hakanla birlikte hareket ettiler sonra Hakanda bir Pakistan hevesi başladı. Efendi hazretlerine izin istemeye çıktı o zamanlar bu kadar saygı ve bağlılığı vardı. Ef hz "ne gerek var ta oralara gitmeye.. burada Şaban hoca var yeter" dedi ise de bu ısrar etmiş, ama orada Buhari okutuluyor şu okutuluyor gibi ukalalık yapmış.. Şeyh efendi bundaki ısrarı görünce tamam git demiş ve beraberinde bir çok talebe ile birlikte gittiler. İki sene sonra döndüler halleri pek parlak değildi. İsmailğanın feyzi kalplerinden sureti sireti yüzlerinden alınmştı. marazlı olarak döndüler. Tarikatı, Öğretisini, eserlerini eleştirmeye dil uzatmaya başladılar.. sonunda kaydılar kayboldular.
Sonra Mesut
..devam edecek inşallah
Masum Bayraktar kimdir, Masumculuk ve sahte Vahdet-i Vücutçuluk"
konulu ilk yazıyı okumak için > tıkla <
Aslında bu konu soğumuştu. Ancak 2019'un başlarında Masum Bayraktar bir video çekip "bir zamanlar vahdeti vücut fikrine evet kapılmıştık ancak yanlış olduğunu anladık vaz geçtik, inşallah Efendi Hz'ne çıkıp özür dilemeyi arzu ediyoruz" sözleriyle kabahatini itiraf edince olayın seyri değişti. >> itiraf videso << Masumun sapıklık içinde olduğu yıllarla ilgili >> tard videosu <<
Bundan önce 2019 yılına kadar tam 17 yıl boyunca vahdeti vücut fikrine saptıklarını gizlemişler ve sorulduğunda "hayır bunlar bize atılan bir iftira, biz hiç bir zaman vahdeti vücutçu olmadık vahdeti vücutçu bir masum bayraktarı biz de kabul etmiyoruz" diyordu, video kayıtları var : > suçu inkar videosu <
Medrese mezunu Ehli Sünnet hocaların Dînî ve ictima'i meselelere getirdikleri çözümler, fikirler ve bazı faydalı paylaşımlar
26 Ağustos 2019 Pazartesi
Yaşanmış Bir Olay: Mahvolan Öğretmen
Beşeri Kanunun Geldiği Nokta
Recep Yazgan, Diriliş Postası
İki kız öğrencisini sigara içerken gören bir lise öğretmeni, öğrencileri yanına çağırarak, “Bu yaşta sigara içmeye utanmıyor musunuz? Sizi disipline vereceğim. Artık derdinizi ailenize anlatırsınız” dedi.
Öğrenciler durumun aileleri tarafından öğrenilmesinden çok korktular. Bir senaryo yazdılar ve uygulamaya koydular.
İkisi de akşam evlerinde öğretmenlerinin kendilerini taciz ettiğini söyledi.
Aileler öğretmen hakkında suç duyurusunda bulundu.
Öğretmeni gece evinden aldılar. İfadeler, soruşturmalar, incelemeler, savcı iddianamesi derken tam 9 ay (yazıyla; Dokuz ay) tutuklu olarak yargılandı.
Dokuz ay içinde;
Eşi kendisinden boşandı…
Çocukları ‘tacizci(!) babalarını’ görmek istemedi, ziyaretine gitmediler..!!
Hapishane şartlarında öğretmende "agorafobi" panik bozukluğu ortaya çıktı. Tansiyon hastası oldu…
Şeker hastalığı nüksetti…
Psikolojisi iyiden iyiye bozuldu…
Ağlama nöbetleri geçirmeye başladı…
Dokuz ay sonunda mahkemeye çıkarılırken de ağlıyordu...
Hâkimden "ağlama sus" diye fırça yedi. Kendini savunamadı bile..
Mahkeme çok kısa sürdü hâkim ‘sekiz yıl’ dedi.
Öğretmen daha yüksek sesle ağlamaya başladı.
Öğretmenini bu halde gören kız öğrencilerden birisi hâkime sordu;
“Kaç yıl hapis yatacak?”
“Sekiz yıl”
Bu sefer de öğrenciler ağlamaya başladı;
“Biz ailelerimiz sigara içtiğimizi öğrenmesin diye böyle bir yalana başvurduk. Hocamızın suçu yoktur. Salın onu…” demeye başladılar.
Bu itiraftan sonra hâkim hükmü yeniden kurdu.
Öğretmene ‘pardon yanlış oldu’ dedi.
Çocuklara uzun bir nasihat çekti, bir fırça da onlara attı ve “Yıkılın karşımdan gözüm görmesin sizi” dedi.
Mahkeme boşluğunda bir avukat hâkime yaklaşarak, “Sayın hâkimim ne olacak bu öğretmenin hali şimdi?”
“Valla, bu kanunlar karşısında benim yapabileceğim hiçbir şey yok ki” !!
Evet, Bu kanunlarla olacağı budur!
Hâkim, 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine dair Kanundan, CEDAW, yani kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nden, İstanbul Sözleşmesi’nden, 743 sayılı medeni kanunda 1988’de yapılan değişiklikle süresiz haline getirilen eski eşe ödenen nafaka kanunlarından bahsediyor..
(...)
Recep Yazgan
25.08.2019 Diriliş Postası
-------------------------------------------------------------
Acizane Yorumumuz :
Yazar burada son paragrafta bahsettiği kanunların tutarsız ve hatalı olduğundan bahsediyor. Ancak şunu bilmeli ki tek hata bunlarda değil. Medeni (beşeri) Kanun bütünüyle değişmeli ve Allahın nurlu kanunları yeniden geçerli olmalı.
Diğer bir hata Milli Eğitim'de. Milli Eğitim öğrencilere Allah'a saygı ve itaati, cehennem korkusunu aşılamalı ki bir insanın hayatını iftirayla karartmaya cüret edemesinler.
Son olarak: İftira karşısında doğrusu yapacak fazla bir şey yok. Tarihte kimler iftiraya uğramadı ki ? Hz Yusuf iftirayla 7 sene hapiste çürüdü, Musa as İftirayla hayatı mahvoluyordu, Hz Ayşe iftirayla bir ay boyunca cehennem ızdırabı yaşadı herkes dışladı babasının evine gitmek zorunda kaldı yemekten içmekten kesildi helak olacaktı..
Ayrıca, İftira zulmüne maruz kalmamak için azami tedbir almalı. Erkek öğretmen kız okutmamalı. Kızlarla muhatap olmamalı. Kızları toplum içinde rencide etmemeli, suçlu ve edepsiz olsalar bile..
vee. Her daim Allaha sığınmalı. Kadın fitnesinden, nefsin şerrinden, zulme uğramaktan, insanların galebesinden..
isa erdoğan
Recep Yazgan, Diriliş Postası
İki kız öğrencisini sigara içerken gören bir lise öğretmeni, öğrencileri yanına çağırarak, “Bu yaşta sigara içmeye utanmıyor musunuz? Sizi disipline vereceğim. Artık derdinizi ailenize anlatırsınız” dedi.
Öğrenciler durumun aileleri tarafından öğrenilmesinden çok korktular. Bir senaryo yazdılar ve uygulamaya koydular.
İkisi de akşam evlerinde öğretmenlerinin kendilerini taciz ettiğini söyledi.
Aileler öğretmen hakkında suç duyurusunda bulundu.
Öğretmeni gece evinden aldılar. İfadeler, soruşturmalar, incelemeler, savcı iddianamesi derken tam 9 ay (yazıyla; Dokuz ay) tutuklu olarak yargılandı.
Dokuz ay içinde;
Eşi kendisinden boşandı…
Çocukları ‘tacizci(!) babalarını’ görmek istemedi, ziyaretine gitmediler..!!
Hapishane şartlarında öğretmende "agorafobi" panik bozukluğu ortaya çıktı. Tansiyon hastası oldu…
Şeker hastalığı nüksetti…
Psikolojisi iyiden iyiye bozuldu…
Ağlama nöbetleri geçirmeye başladı…
Dokuz ay sonunda mahkemeye çıkarılırken de ağlıyordu...
Hâkimden "ağlama sus" diye fırça yedi. Kendini savunamadı bile..
Mahkeme çok kısa sürdü hâkim ‘sekiz yıl’ dedi.
Öğretmen daha yüksek sesle ağlamaya başladı.
Öğretmenini bu halde gören kız öğrencilerden birisi hâkime sordu;
“Kaç yıl hapis yatacak?”
“Sekiz yıl”
Bu sefer de öğrenciler ağlamaya başladı;
“Biz ailelerimiz sigara içtiğimizi öğrenmesin diye böyle bir yalana başvurduk. Hocamızın suçu yoktur. Salın onu…” demeye başladılar.
Bu itiraftan sonra hâkim hükmü yeniden kurdu.
Öğretmene ‘pardon yanlış oldu’ dedi.
Çocuklara uzun bir nasihat çekti, bir fırça da onlara attı ve “Yıkılın karşımdan gözüm görmesin sizi” dedi.
Mahkeme boşluğunda bir avukat hâkime yaklaşarak, “Sayın hâkimim ne olacak bu öğretmenin hali şimdi?”
“Valla, bu kanunlar karşısında benim yapabileceğim hiçbir şey yok ki” !!
Evet, Bu kanunlarla olacağı budur!
Hâkim, 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine dair Kanundan, CEDAW, yani kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nden, İstanbul Sözleşmesi’nden, 743 sayılı medeni kanunda 1988’de yapılan değişiklikle süresiz haline getirilen eski eşe ödenen nafaka kanunlarından bahsediyor..
(...)
Recep Yazgan
25.08.2019 Diriliş Postası
-------------------------------------------------------------
Acizane Yorumumuz :
Yazar burada son paragrafta bahsettiği kanunların tutarsız ve hatalı olduğundan bahsediyor. Ancak şunu bilmeli ki tek hata bunlarda değil. Medeni (beşeri) Kanun bütünüyle değişmeli ve Allahın nurlu kanunları yeniden geçerli olmalı.
Diğer bir hata Milli Eğitim'de. Milli Eğitim öğrencilere Allah'a saygı ve itaati, cehennem korkusunu aşılamalı ki bir insanın hayatını iftirayla karartmaya cüret edemesinler.
Son olarak: İftira karşısında doğrusu yapacak fazla bir şey yok. Tarihte kimler iftiraya uğramadı ki ? Hz Yusuf iftirayla 7 sene hapiste çürüdü, Musa as İftirayla hayatı mahvoluyordu, Hz Ayşe iftirayla bir ay boyunca cehennem ızdırabı yaşadı herkes dışladı babasının evine gitmek zorunda kaldı yemekten içmekten kesildi helak olacaktı..
Ayrıca, İftira zulmüne maruz kalmamak için azami tedbir almalı. Erkek öğretmen kız okutmamalı. Kızlarla muhatap olmamalı. Kızları toplum içinde rencide etmemeli, suçlu ve edepsiz olsalar bile..
vee. Her daim Allaha sığınmalı. Kadın fitnesinden, nefsin şerrinden, zulme uğramaktan, insanların galebesinden..
isa erdoğan
25 Ağustos 2019 Pazar
Tartışma: Gülen Cemaati Üzerine 2014
Naci Açıkgöz: YILLARCA DOĞU PERİNÇEK VE ONUN GİBİLER CEMAATE DÜŞMANLIK YAPMIŞTI. ŞİMDİ (AKP nin düşmanlığı yanında) DOĞU PERİNÇEK BİLE ÇOK MASUM KALIYOR. ALLAH TAN KORKMADAN HIRSIZLIĞA YOLSUZLUĞA TEK KELİME ETMİYORSUNUZ. ALLAH BU İFTİRALARIN, YALANLARIN VE HIRSIZLIĞI VE YOLSUZLUĞUN YANINDA OLMANIZIN HESABINI SORMAYACAK MI. SEVİNİN CEMAAT GİDERSE MEYDAN SİZE KALIR. DÜNYANIN HER YERİNE GİDER RABBİMİZİ EFENDİMİZİ ANLATIRSINIZ. ŞU ANDA CEMAAT ENGEL OLUYOR HER HALDE NASIL BİR OYUNUN İÇİNDE OLDUĞUNUZU FARK EDECEKSİNİZ AMA İNŞAALLAH GEÇ OLMAZ.
Hakkani: hoşgeldin. Seni Allah için severim. Üzerimde hakkınız var. mevzuya gelince: hırsızlık yaptığını biz görmedik görenden duymadık. ama vatan İçin Din için yapılanları gözlerimizle gördük ve görüyoruz. bu sebeple destek vermeye devam edeceğiz
cemaate karşı düşmanlık meselesine gelince.. aceba hocaefendi dostluk elini uzattı da tayyip tutmadı mı ? yazdığı mektubunda onu kaale bile almadı, adından bahsetmedi papaya laf icabı döşediği övgünün onda birini başbakan için kullanmadı.. bu türkiye cumhuriyetinin başbakanı.. hiç mi tazim haketmiyor.. ecevite baykala gçsterilen hürmetin zerresi müslüman idareciye gösterilmedi.. siyaseten de olsa.. eğer düşmanlık varsa bence cemaat bunun sebebini kendi tavrı içinde aramalıdır..
Naci Açıkgöz: 2006 YILINDAKİ MEKTUBU OKUMANI TAVSİYE EDERİM. H. EFENDİ TAYYİB ERDOĞAN' A HİÇ BİR ZAMAN HAKARET ETMEDİ. PEKİ BU HAKARETLER MAHMUT EFENDİ HZ.LERİNE YAPILSA NE HİSSEDERDİN. BİRDE OLAYLA İLGİMİZ YOK DEMESİNE RAĞMEN
ve cemaatin bu ana kadar hiç bir otoriteye karşı gelmeyip daima müdarat ve musalaha yolunu tutmuş iken söz konusu dindarların iktidarı olduğunda neden aslan kesilip karşı duruş sergiledi ? benim şahsen en ziyade müteessir olduğum ve kızdığım nokta budur.. ben ve biz.. herkes.
Naci Açıkgöz: HALA OLAYLARIN MÜSEBBİ BİZMİŞ GİBİ BİZİ SUÇLUYORSUNUZ. BU KUNUDA GEREKLİ AÇIKLAMALARI H. EFENDİ KENDİSİ İLE YAPILAN MÜLAKATLARDA CEVABINI VERDİ. GYV. 6-7 KEZ CEVAP VERDİ. BİZ BU İŞLERİN İÇİNDE BİZ YOKUZ DİYE. HALA OTORİTEYE BAŞKALDIRMADAN BAHSEDİYORSUN. KİMSE SUÇLU BULUN CEZALANDIRIN DENİYOR. NİYE BULMUYORLAR. HANGİ HAKLA BU YAPILIYOR. HANGİ ADALET ANLAYIŞI İLE BU İNSAFSIZ MUAMELEYİ REVA GÖRÜYORLAR. SİZDE BUNU SAVUNUYORSUNUZ. İSLAMDA SUÇLAR ŞAHSİDİR. VARSA KİM YAPTI İSE BULUR CEZALANDIRIRSINIZ. MİLYONLARCA MASUM İNSANIN HEPSİNİ AYNI KEFEYE KOYUP HAKARET ETMEK HANGİ HAKLA HANGİ İNSAFLA HANGİ MÜMİNLİKLE BAĞDAŞIR.
Hakkani: evet, meydanlarda açık açık hedef gösterip bir din alimi, bir kitle liderini düşman gibi lanse etmesi bence de haksızlık ve yanlış. şahsen duyunca irkiliyorum ve başım önüme eğiliyor.. diğer paylaşımlarımda belirttim Tayyip, cemaate karşı tavır alırken öne sürdüğü gerekçelerinde halkı (mesela bizi) ikna edebilmiş değil. ancak cemaat akp ile uzlaşma yolunu tutmayıp kılıç çekmesi ve restleşmesi ve dahası düşmanı chp ile ittifak etmesi onu haklı durumuna düşürdü.. maalesef.
Naci abi suçluyu bulsun cezalandırsın diyorsunuz.. haklısınız. ancak bizim bildiğimiz kulislerden duyduğumuz, Hükümet tarafından cemaate karşı gösterilen bu menfi tavrın kaynağı:
"cemaatin devlet içinde devlet kurar gibi örgütlenmesi [paralel yapı] ve bu güce dayanarak ardı arkası gelmez taleplerin hükümete dayatılması ve illa desteğin kesileceği tehdidinin devamlı kullanılması..
Sonunda tayyip bu dayatma ve tehditlere tahammül edemez oldu ve resti çekti."
Bu durumda suç ferdi değil cemaatseldir. O yüzden cemaatin can damarları -dershanelere- yöneldi. ve örgütsel yapıyı dağıtma adına tayin furyası başlattı.. asıl mesele bu gerisi kışr-ı kabuk.
yalnız bir soru kaldı: cemaatin bu vaziyeti ve gücü öteden beri varken neden şimdilerde buna karşı duruldu ?
cevap: şimdilerde cemaatin dış bağlantıları devlet ve millet menfaatlerine zarar verecek boyutlara ulaştığı kanaati bazı bilgi ve belgelerle hasıl olduğu için devlet içindeki yapılanmalarından aşırı rahatsızlık duyulmaya başlandı. bu bilgi ve belgeler masaya döküldü ve öteden beri cemaati müdafa eden yüksek idareciler bile ikna oldu ve karşı operasyon yapılması gereği hissedildi. cemaatin uluslar arası lobi faaliyetleri yapan holdinglere yön veren devletlerle masaya oturan gizli teşkilatlarla ortak plan yapan ürkütücü ve karmakarışık yapısından eskinden olduğu gibi iman hizmeti yapan bir dini cemaat çizgisine yeniden dönmesi gerektiğine inanıldı. o yüzden devletin zirvesinde tayyipin bu çıkışına müdahele eden görülmemektedir... Allahu alem
Naci Açıkgöz: BİZ BU GÜNE KADAR HİÇ BİR PARTİ İLE İTTİFAK YAPMADIK. AKP DE DAHİL. BU GÜNDE HİÇ BİR PARTİ İLE İTTİFAK YAPMADIK İSA HOCAM. SİZ BİR İNSANI VEYA BİR CEMAATİ TANIMAK İSTİYORSANIZ KENDİSİNDEN DİNLEYEREK TANIRSINIZ VE ANLARSINIZ. BİZİ HAVUZ MEDYASININ İFTİRALARI VE YALANLARI İLE TANIMAYA KALKARSANIZ YANLIŞ YAPARSINIZ. BİZ 2002 2007 2011 DE YAPILAN SEÇİMLERDE AKP OY VERDİK. HİÇ BİR PARTİ Yİ AKP SAVUNDUĞUMUZ KADAR SAVUNMADIK. TAYYİP ERDOĞANA HAKARET EDİLDİĞİNDE KENDİMİZE YAPILMIŞ GİBİ TEPKİ GÖSTERDİK. ŞİMDİ İSE AKP DIŞINDA Kİ SAĞDA OLAN PARTİLER BAŞTA OLMAK ÜZERE MHP, SAADET, BBP, VE GEREKEN YERDE DE CHP OY VERİLECEK.. BUNUN SEBEBİ BİZ DEĞİLİZ AKP KENDİSİ. ŞİMDİ BİZE CUMHURİYET TARİHİNDE BELKİDE TARİHTE EHL-İ SÜNNET BİR DİN ALİMİNE EHL-İ SÜNNET OLDUĞUNU SÖYLEYEN BİR DEVLET İDARECİSİ TARAFINDAN LİNÇ GİRİŞİMİNDE BULUNULACAK VE BEN O ADAMA OY VERECEĞİM OLACAK İŞ Mİ? BAK İSA HOCAM BU GÜN BU BİZE YAPILANLARIN YARIN MEHMUT EFENDİ HAZRETLERİNİN TALEBELERİNE YAPILMAYACAĞINIMI SANIYORSUNUZ. ALİ BULAÇ YAZDI LÜTFEN OKUYUN. ZAMAN DA YAZIYORDİYE ÖN YARGIYLA OKUMAYIN. BU MİLLETİN YÜZ YILLIK BİRİKİMİ MÜSLÜMAN OLDUĞUNU BİLDİĞİMİZ BİR LİDERİN ELİYLE YOK EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR. BU GÜN BİZE YARIN DİĞER CEMAATLERE. BB ETRAFINI SARANLAR ONA YANLIŞ YAPTIRIYOR. KENDİLERİNİ SAKLAMAK İÇİNDE CEMAAT ABD İSRAİLLE İŞBİRLİĞİ YAPIYOR DİYORLAR. SİZİ YOK ETMEK İSTİYOR DİYORLAR. YAHU KARDEŞİM MESELE DEVLETİ ELE GEÇİRMEKSE ONUN YOLU BELLİDİR. KURARSIN PARTİNİ İKTİDAR OLURSUN. BİZİM NE SİYASETLE NE DEVLETLE İŞİMİZ OLUR ALLAH AŞKINA. BİZİM TEK BİR GAYEMİZ VAR. ODA RABBİMİZİN RIZASINI KAZANMAKTIR. ONUN ADINI DÜNYANIN HER YERİNE ULAŞTIRMAKTIR. OKULLAR DERSANELER ÜNİVERSİTELER, VAKIFLAR DERNEKLER HEP BUNUN İÇİNDİR.
Hakkani: Naci abi.. ne diyeyim.. ortalık o kadar karışık ki.. hangi tarafa inanacağını kime hak vereceğini insan bilemiyor. ben hocaefendinin ve cemaatinin niyetinin safiliğinden şüphem yok.. bir süre içten tanımaktan elimde kalan en somut fayda bu oldu belki.. asla zararlı bir yapı, zararlı niyetler taşıdığınıza inanmış değilim. ancak bazı hizmet yöntemleriniz ve bazı tatbikleriniz, din iman adına kitaptan öğrendiklemize muğayir görüldüğünü belirtmeliyim.
aynı ali bulaçın şöyle bir tesibiti de var: cemaat yıllarca diğer cemaatlere karşı mesafeli durması yalnız hareket etmesi sonucunda bugün aynı muameleyi onlardan görmektedir.." Bu da meselenin belki kader planında ki izahıdır.
hem maşeri vicdan asla zalimden yana mazluma karşı olmaz. bugün tayyip maşeri vicdan tarafından destek görüyorsa cemaati çok da mazlum görmediği manasına gelmiyor mu ? sevadı azamın hakkın tesbitinde belirleyici rolünden bahsediyorum...
Allah akibetimizi hayreylesin.. var bunda da bir hayır diyelim..
Naci Açıkgöz: SA HOCAM ŞU ANDA CEMAAT ÖRGÜT İLAN EDİLMİŞTİR. SÖYLENEN YALANLARLA ALTI DOLDURULMAKTADIR. HAVUZ MEDYASI BUNUN İÇİN ÇALIŞIYOR. TUZAK KURUYORLAR. İNŞALLAH TUZAKLARI KENDİ BAŞLARINA GEÇER. BU CEMAAT GÜCÜNÜ ÖNCE ALLAHTAN SONRADA BU MİLLETTEN ALMAKTADIR. KİMSEYEDE DİYET BORCU YOKTUR. BENİM ÜZÜLDÜĞÜM SAMİMİYETİNDEN ŞÜPHE DUYMADIĞIMIZ İNSANLARIN ORTAY ÇIKIP NE OLUYOR DİYEMİYOR. HAK PEREST OLUP HAKLININ YANINDA YERİNİ ALMIYOR. BİZ KİMSEYE SEN SUÇLUSUN DEMİYORUZKİ. YAHU KASALR BİZİM CEMAAT EVLERİNDEMİ ÇIKTI. AYAKKABI KUTULARINDAKİ PARALARI ORAYA CEMAAT Mİ KOYDU. NEDEN İNSAF EDİLMİYOR. BB OĞLU ARASINDAKİ KONUŞMAM NEYİN NESİ ALLAH AŞKINA. DİNLEDİĞİMDE YÜREĞİM YANDI. İÇİM ACIDI. BİR MÜSLÜMAN LİDERİN DÜŞTÜĞÜ DURUMU GÖRÜNCE İNAN AĞLADIM. AYNI ŞEYİ EŞİME DİNLETTİĞİMDE AYNI ŞEYLERİ ONUNDA HİSSETTİĞİNE ŞAHİT OLDUM. OKULA GİTTİM AYNI DUYGULARI ARKADAŞLARIMDAN DİNLEDİM YÜREKLERİNİ BURKULDUĞUNU GÖZLERİNİN YAŞARDIĞINI ANLATTILAR. AYNI DUYGULARI AHMET TURAN ALKAN KÖŞESİNDE PAYLAŞTI. BOZULMAMIŞ VİCDANLARIN HİSSİYATIYDI BUNLAR. O KADAR SEVMİŞ GÖNÜL VERMİŞTİK. BU DURUMA DÜŞMESİNİ BİZ ASLA İSTEMEZDİK. İSLAMIN TERTEMİZ ÇEHRESİ YOLSUZLUK VE RÜŞVETLE KİRLETİLMESİNE HANGİ MÜSLÜMAN RAZI OLUR. HELE HELE DIŞ DÜNYADA HİZMET EDEN İNSANLAR İÇİN. ALLAH BİLİYOR. BİZ NE BB NE AKP NEDE BAŞKA BİR MÜSLÜMAN İÇİN BÖYLE BİRŞEY DÜŞÜNEBİLİRİZ. AMA HER ŞEYİ RABBİM BİLİYOR. EĞER BU CEMAAT AKP 'YE TUZAK KURMUŞSA ONUDA BİLİYOR. BB VE ETRAFINDAKİ AZINLIK GURUP CEMAATA TUZAK KURMUŞSA ONUDA BİLİYOR. YARIN HAKKIN DİVANINA ÇIKACAĞIZ. MAHKEME-İ KÜBRADA ALLAHA HESAP VERECEĞİZ. KİM KİME TUZAK KURMUŞSA ALLAH HAKLARINDAN GELSİN. KURDUKLARI TUZAK BAŞLARINA GEÇSİN. ALLAH HERŞEYDEN HABERDARDIR. GÖRELİM MEVLA NEYLER EYLERSE GÜZEL EYLER.
Fatih Erdogan:
Abi bizim siyasetle işimiz yok diyor cemaat fakat herkes biliyorki 90 dalarda dsp denen solcu partiyi desteklediler.bunu hocanizin aghirette ilk once ecevite yapacagi sozundende anlarsiniz. şimdiyse : VE GEREKEN YERDE DE CHP OY VERİLECEK.. diyorsun.hadi akp ye kustunuz tamam ama hangi akla hangi islami goruse dayanarak bu kafir zihniyete oy vereceksniz onlar deilmiydi dedelerimizi dar agacinda sallandiran ezni turkce okutturan camileri ahir yapan. nerde islam dusuncesi nerde hizmet inanmiyorum inanamiyorumm.hala kandirildiginizi anlayamadiniz yaziktir.ALLAH soracak o verdiginiz oylarin hesabini.Turkiye elden gidince cemaatiniz islami heryere yayar ins
Naci Açıkgöz: FATİHCİĞİM TÜRKİYEYE BİR ŞEY OLMAYACAK HİÇ ENDİŞE ETME. BU ÜLKEYE KİMİN ZARAR VERDİĞİ BELLİ. DEVLETİN BÜTÜN KODLARIYLA KİM OYNUYORSA ZARAR VERENDE ODUR. CHP OY VERMEMİZE SEBEB OLANLAR UTANSIN. AKP TABANI BİZİM KARDEŞİMİZ. BİZİM ONLALA BİR SIKINTIMIZ YOK. NEDEN HAKSIZ GÜÇLÜNÜN YANINDA YER ALIYORSUNUZ. NEDEN H. EFENDİYE İNANMIYORSUNUZ DA SİYASET YAPANLARIN YALANLARINA İNANIYORSUNUZ. SİYSTİN ÇAPUTU YALAN. İSLAM DAVASI KİŞİLERLE KAİM DEĞİLKİ. TAYYIP ERDOĞAN OLMAYINCA KIYAMETMİ KOPACAK. F.HOCA OLMAYINCA ALLAH DİNİNİ ANLATILMAYACAKMI. KİŞLER FANİDİR. DAVALAR BAKİDİR. BİR SÜNNİ İSLAM ALİMİNE AYNI ZAMANDA SEYYİD OLAN BİR ZATA OLMADIK HAKARETLER YAPILIYOR ONUNLA ALAKALI BİR KELAM ETMİYORSUNUZ.. DEVLETİN BÜTÜN İMKANLARINI ELİNDE BULUNDURANLAR HAKKINDA DEVLETİN SAVCISI DAVA AÇIYOR CEMAAT YAPTI DEYİP İFTİRA ATILIYOR. BİZ YAPMADIK DİYOR H. EFENDİ MÜLAANE YE DAVET EDİYOR BEDDUA ETTİLER DİYE DEMOGOJİ YAPILIYOR. İNSAF DİYORUZ YAHU İNSAF. SAYDIM 50 YE YAKIN HAKARET VAR. BİZ ONUN KULLANDIĞI KELİMELERİ KULLANMADIK. HAKARETİNE HAKARETLE CEVAP VERMEDİK. ALLAH ISLAH ETSİN DEDİK. BU GÜN BİZE YAPILAN BAŞKA BİR GÜN BAŞKA BİR CEMAATA YAPLACAKTIR. ARTIK BUNUN MEŞRU HALE GELDİĞİNE ŞAHİT OLDUK. BU GÜN SESİNİ ÇIKARTMAYIP UZAKTAN SEYREDENLERİN BAŞINA BAŞKA BİRİ GELİP AYNI ŞEYLERİ YAPMAYACAĞINI KİM SÖYLEYEBİLİR. AKP ELİYLE BU YOL AÇILDI. SEN BİZİM KİME OY VERECEĞİMİZİ ELEŞTİRİYORSUN. NE AKP OY VERMEK FARZ NEDE CHP OY VERMEK HARAM. İSLAMIN İKBALİNİ DEĞİLDE KENDİ İKBALİ İÇİN CANSİPERANE ÇALIŞANLARAMI OY VERELİM. MEYDANLARDA KÜL BIRAKMAYACAKSIN AMA GERİ PLANDA MÜSLÜMANLARA TUZAK KURACAKSIN. KİTAPTA SÜNNETTE BUNUN YERİ VARMI? 2004 CEMAATİ BİTİRME PLANLARI, YAŞAR BÜYÜKANITLA HİZMETİ BİTİRME PLANLARI DERİN YAPILARLA ANLAŞIP %50 ALINCA İŞLERİ BİTİRME PLANLARI NI ÖĞRENİYORUZ. NE ACI BİR DURUM. MÜSLÜMANLIK ADINA NE ACI. KİM KİMİ BİTİRMEYE ÇALIŞIYOR ALLAH AŞKINA. ASKER 800 BİN POLİS 300 BİN MİT YÜZ BİNLER DEVLETİN BÜTÜN SAVCILARI HAKİMLERİ ÜNİVERSİTELERİ DİYANET CAMİASI KİMİN EMRİNDE. BU KADAR GÜCÜ ELİNDE BULUNDURACAKSIN SONRADA CEMAATA "KURTULUŞ SAVAŞI "VERECEKSİN. HİÇ BİR SUÇU OLMASIĞI HALDE SUÇLU İLAN EDİYORSUN. DEVLETİN SAVCISI POLİSİ DAVA AÇIYOR 8 AY ÖNCEDEN MİT İN HABER VERDİĞİ İRAN IN KARANLIK ADAMI ZERRABI TAKİP EDERKEN DİNLEMELERE TAKILAN BAKANLARIN YAPTIĞI YOLSUZLUKLAR GÖRMEZDEN GELİNİYOR. AYAKKABI KUTULARINA PARAYI CEMAAT MI KOYDU, BAKANIN OĞLUNUN YATAK ODASINA PARA KASALARINI PARA SAYMA MAKİNASINI CEMAATMİ KOYDU ALLAH AŞKINA BİRAZ MANTIKLI OLALIM. NEYMİŞ SAVCILAR CEMAATTENMİŞ. POLİS CEMAATTENMİŞ. DE ONLAR YAPMIŞ YALANI. İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ AKP KENDİ ADAMIYDI CEMAATLA UZAKTAN YAKINDAN ALAKASI OLMAYAN BİR İNSAN. OPERASYONUN BAŞINDA O VAR. GÖREVDEN ALINIRKEN "BİZ BU OPERASYONUN BİRİLERİNİ RAHATSIZ EDECEĞİNİ ZATEN BİLİYORDUK" DİYOR. SUÇU BAŞKALARINA FATURA ETMENİN TAM VAKTİYDİ. NİYETLERİNDEKİ CEMAATİ BİTİRME PLANI DEVREYE GİRDİ VE CEMAAT HÜKÜMETE DARBE YAPTI YALANINI UYDURDULAR VE HALKIN BİR KISMINIDA BU YALANLARINA İNANDIRDILAR. 20 YAKIN TV 8 GAZETE İLE KARAPROPOGANDA İLE AKLA HAYALE GELMEDİK YALANLAR UYDURDULAR. KİMLE AYLIK EN AZ 30-40 BİN TL VEREREK BESLEDİKLERİ YAZAR TAİFESİYLE. DÜNE KADAR AKP YE KÜFREDENLER DEMEDİĞİNİ BIRAKMIYANLAR PARAYLA CEMAATİ BİTİRME PLANINA DELİL ! ÜETİYORLAR. İSLAM DÜNYASININ EN DONANIMLI SÜNNİ İSLAM ALİMİNE AĞIZLARA ALINMAYACAK HAKARETİ YAPIYORLAR. İRAN OYUNUNU UNUTMAYIN. KİMİ KİME KIRDIRIYORLAR DİKKATİNİZİ ÇEKERİM. SİZDE FATİHCİĞİM YAPTIĞINIZ PAYLAŞIMLARLA Şİİ İRANIN SAPIK GÖRÜŞLERİNE DOLAYLI YOLDAN DESTEK OLDUĞUNUZUN FARKINDA MISINIZ BİLMİYORUM. HOCA EFENDİ SÜNNİ ANLAYIŞIN DÜNYAYA YAYILMASI KONUSUNDAKİ GAYRETİNDEN OKULLARDAN KİM RAHATSIZ OLUR ONUDA BU YAZIYI OKUYANLARIN FERASETİNE HAVALE EDİYORUM. OKULLARI KAPATMA GAYRETİNİN ARKASINDA HANGİ DÜŞÜNCE OLABİLİR SİZCE. H EFENDİYİ ETKİSİZLEŞTİRMEK İÇİN SİYONİSTLERLE İŞBİRLİĞİ YAPIYOR YALANI. VATİKANIN ADAMI. ABD AJANI DAHA BİLMEM NE YALANLARINI NİÇİN ORTAYA ATIYORLAR. BİR SÜNNİ İSLAM ALİMİNİ ETKİSİZ KILMAK İÇİN BUDA MESELENİN BAŞKA BİR TARAFI. BEKLEYİP GÖRECEĞİZ. RABBİM DOĞRULARIN YARDIMCISI OLSUN. BEKLEYİP GÖRECEĞİZ. BİZ HİÇ KİMSENİN DÜŞMANI DEĞİLİZ OLMADIK OLMAYIZ. BİZ MUHABBET FEDAİSİYİZ DİYEN KAYNAKTAN SU İÇİYORUZ. YUNUS EMRENİN DÖVENE ELSİZ SÖVENE DİLSİZ ANLAYIŞI İLE HAREKET ETTİK. H.EFENDİ BAŞBAKANDAN 16 YAŞ BÜYÜK. BİR TEK HAKARETİNİ DUYMADIK. BAŞBAKAN 50 YAKIN HAKARET SAYDI. BİZ 2002 2007 2010 2011 SEÇİMLERİNDE NERDE İSEK ORDAYIZ. AKP 2002 DEKİ ERNDE DURSAYDI BİZ YİNE OYLARIMIZI VERECEKTİK.. BB KENDİNE YENİ YOL ARKADAŞALRI BULDU ONLARLA YOLUNA DEVAM EDER. BU MİLLETTE KENDİNE YENİ BİR LİDER BULUR YOLUNA DEVAM EDER. KİM VAR DEMEYİN. 2002 DEN ÖNCE TAYYİP ERDOĞANMI VARDI. BUHRANLAR KAHRAMANLARINI ÇIKARIR. HİÇ ÜMİTSİZ OLMAYIN. ALLAH NE GÜZEL VEKİLDİR. GEMİYİ KİMİN DELDİĞİNİDE GÖRECEĞİZ HEP BERABER.
Hakkani: Naci abi hiç bir şey hiç bir netice durduk yere olmaz. "Size fenalıktan ne isabet ederse kendi nefsinizden ötürüdür" Allah
2014
HAFIZLAR MARŞI
Korkma! Sönmez kurslarda yanan ışıklar.
Durmadan Kurana çalışan HAFIZLAR var.
O benim Kuranımın nurudur parlayacak.
O benimdir, o bizim ruhumuzdur ancak.
Çatma kurban olayım çehreni ey namazlı hocam.
Kahraman hafızına bir gül ne bu şiddet bu celal.
Sana olmaz dökülen yaşlarımız sonra helal.
Hakkıdır kursta kalan talebenin istikbal.
Ben seherden beridir ders yaptım ders yaparım.
Hangi hoca bana fırça atacakmış şaşarım.
Kükremiş yel gibiyim sayfaları yutar aşarım.
Yırtarım gırtlağımı sınıflara sığmam taşarım
Hafızın âfakını sarmışsa vesveseler şeytanlar.
Benim ihlas dolu hocam, arkadaşlarım var.
Hafızım korkma nasıl böyle bir Talebeyi kovar.
Şeytan dediğin tek gözü kör olmuş canavar.
Hafızım! Dersine galatları uğratma sakın.
Süper et dersini dursun artık bu hayali akın.
Olacaktır sana vaad edilen hediyeler hakkın.
Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın.
Okuduğun yerleri Ayet diyerek geçme tanı.
Düşün altındaki binlerce sayısız manayı.
Sen Kuran okuyorsun, incitme yazıktır hocanı.
Verme, diplomaları alsan da bu Allah kelamı.
Kim Allah yolunda olmaz ki feda.
Hoca! Talebeyi sıksan fışkıracak sevda.
Canı, Cânânı bütün varımı alsın da Hüda.
Etmesin tek Kuranımdan beni dünyada cüda
Hafızın senden hocası şudur ancak elemi.
Bırakma dersinde tek yanlıştan, emi!
Bu ayetler ki ezberi hafızın emeli.
Ebedi kalbimin ufkunda benim inlemeli.
O zaman aşk ile bin Ayet ezberlerim varsa hamım.
Ama dersten kalkarsam boşalır kanlı yaşım.
Çok üzülsem de tekrar dersime döner koşarım.
O zaman aşk ile dersimi verip şeytanı taşlarım.
Bahtiyar ol sen de eslafın gibi ey şanlı hocam.
Olsun artık dökülen terlerimin hepsi helal.
Ebediyen Kurana yok, Medreseme yok izmihlal.
Hakkıdır tüm Ayetleri ezberlemiş Hafızın hüviyet.
Hakkıdır Hakka bende olan talebenin istikbâl isa erdoğan 2107
Durmadan Kurana çalışan HAFIZLAR var.
O benim Kuranımın nurudur parlayacak.
O benimdir, o bizim ruhumuzdur ancak.
Çatma kurban olayım çehreni ey namazlı hocam.
Kahraman hafızına bir gül ne bu şiddet bu celal.
Sana olmaz dökülen yaşlarımız sonra helal.
Hakkıdır kursta kalan talebenin istikbal.
Ben seherden beridir ders yaptım ders yaparım.
Hangi hoca bana fırça atacakmış şaşarım.
Kükremiş yel gibiyim sayfaları yutar aşarım.
Yırtarım gırtlağımı sınıflara sığmam taşarım
Hafızın âfakını sarmışsa vesveseler şeytanlar.
Benim ihlas dolu hocam, arkadaşlarım var.
Hafızım korkma nasıl böyle bir Talebeyi kovar.
Şeytan dediğin tek gözü kör olmuş canavar.
Hafızım! Dersine galatları uğratma sakın.
Süper et dersini dursun artık bu hayali akın.
Olacaktır sana vaad edilen hediyeler hakkın.
Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın.
Okuduğun yerleri Ayet diyerek geçme tanı.
Düşün altındaki binlerce sayısız manayı.
Sen Kuran okuyorsun, incitme yazıktır hocanı.
Verme, diplomaları alsan da bu Allah kelamı.
Kim Allah yolunda olmaz ki feda.
Hoca! Talebeyi sıksan fışkıracak sevda.
Canı, Cânânı bütün varımı alsın da Hüda.
Etmesin tek Kuranımdan beni dünyada cüda
Hafızın senden hocası şudur ancak elemi.
Bırakma dersinde tek yanlıştan, emi!
Bu ayetler ki ezberi hafızın emeli.
Ebedi kalbimin ufkunda benim inlemeli.
O zaman aşk ile bin Ayet ezberlerim varsa hamım.
Ama dersten kalkarsam boşalır kanlı yaşım.
Çok üzülsem de tekrar dersime döner koşarım.
O zaman aşk ile dersimi verip şeytanı taşlarım.
Bahtiyar ol sen de eslafın gibi ey şanlı hocam.
Olsun artık dökülen terlerimin hepsi helal.
Ebediyen Kurana yok, Medreseme yok izmihlal.
Hakkıdır tüm Ayetleri ezberlemiş Hafızın hüviyet.
Hakkıdır Hakka bende olan talebenin istikbâl isa erdoğan 2107
İslamdan Utanma Hastalığı ve Şifa
Bugünlerde "İslam Güncellenmeli, çağa uyarlanmalı" diyenler çoğaldı. "Kadın hakları, haremlik, halvet, erken yaş nikahı, kadının yarım şahitliği, karma eğitim, faiz, piyango, içki" gibi konular üzerinden gündeme gelen "islamın güncellenmesi" gerisinde batının bize dayattığı sözde "evrensel değerleri" temel ölçü kabul etmek sıkıntısı vardır
Bu kabuller İslam Dininin Batıya aykırı görülen o yönlerini yeniden yorumlamak ve Dîni bu ön kabullere göre yeniden şekillendirmek suni ihtiyacını doğurmaktadır.
Asrı Saadet Müslümanlığını bu zamana uyarlama önünde en büyük sıkıntı "Batıya ait "insan hakları, demokrasi, laiklik, kadın-erkek eşitliği" gibi beşeri kabulleri vahyin de üstünde, en geçerli temel referans sayma hastalığıdır. Aslında batı bunları bize dayatırken kendi kültürünü empoze etmekte ve islami değerleri asimile etmektedir.
Bugün ılımlı İslam'a geçme kararı alan Arap ülkelerinin de düştüğü nokta, batının bu kültür emperyalizmi önünde teslim bayrağı çekmeleridir.
Çare
• Allah'ın her asırda gönderdiği müceddidlerin arkasında durmalı, fikir ve ideolojimizi onların görüşleriyle tanzim etmeliyiz.
• İnsanımızı medreselerde Kuran ilimleriyle yetiştirmeli, temelden sağlam bir din aşısı vermeliyiz
• Batı ile kurulan gönül, fikir ve itaat bağlarını koparmalı, onlar önünde aşağılık kompleksinden, geri kalmışlık düşüncesinden kurtulmalıyız.
• Bunun için onların filim ve dizilerini izlemeye son vermeli, üniversitelerine mastır doktora için öğrenci göndermemeli. Batılı yazar aktivist akademisyenlere prim itibar vermemeli
• Asrı Saadet ve Osmanlı kültürü örnekliğinde kendimize özgü Evrensel değerler manzumesi çıkarmalıyız
• Eğitimde laiklik ve sekulerizimden arınmalı, Milli duruş çizgisinde Yeni Eğitim müfredatı yazmalıyız
• Her alanda millileşmli, Milli duruş ekseninde yaşama, eğlenme, giyinme biçimleri geliştirmeliyiz
• İslam kültürünü öven yayan filim ve diziler çekmeli ve bütün bunları dünyaya biz ihraç etmeliyiz.
• Anayasayı Kuran ve Sünneti referans alarak sil baştan yazmalıyız. En önemlisi de budur
isa erdoğan
11.03.2018
Bu kabuller İslam Dininin Batıya aykırı görülen o yönlerini yeniden yorumlamak ve Dîni bu ön kabullere göre yeniden şekillendirmek suni ihtiyacını doğurmaktadır.
Asrı Saadet Müslümanlığını bu zamana uyarlama önünde en büyük sıkıntı "Batıya ait "insan hakları, demokrasi, laiklik, kadın-erkek eşitliği" gibi beşeri kabulleri vahyin de üstünde, en geçerli temel referans sayma hastalığıdır. Aslında batı bunları bize dayatırken kendi kültürünü empoze etmekte ve islami değerleri asimile etmektedir.
Bugün ılımlı İslam'a geçme kararı alan Arap ülkelerinin de düştüğü nokta, batının bu kültür emperyalizmi önünde teslim bayrağı çekmeleridir.
Çare
• Allah'ın her asırda gönderdiği müceddidlerin arkasında durmalı, fikir ve ideolojimizi onların görüşleriyle tanzim etmeliyiz.
• İnsanımızı medreselerde Kuran ilimleriyle yetiştirmeli, temelden sağlam bir din aşısı vermeliyiz
• Batı ile kurulan gönül, fikir ve itaat bağlarını koparmalı, onlar önünde aşağılık kompleksinden, geri kalmışlık düşüncesinden kurtulmalıyız.
• Bunun için onların filim ve dizilerini izlemeye son vermeli, üniversitelerine mastır doktora için öğrenci göndermemeli. Batılı yazar aktivist akademisyenlere prim itibar vermemeli
• Asrı Saadet ve Osmanlı kültürü örnekliğinde kendimize özgü Evrensel değerler manzumesi çıkarmalıyız
• Eğitimde laiklik ve sekulerizimden arınmalı, Milli duruş çizgisinde Yeni Eğitim müfredatı yazmalıyız
• Her alanda millileşmli, Milli duruş ekseninde yaşama, eğlenme, giyinme biçimleri geliştirmeliyiz
• İslam kültürünü öven yayan filim ve diziler çekmeli ve bütün bunları dünyaya biz ihraç etmeliyiz.
• Anayasayı Kuran ve Sünneti referans alarak sil baştan yazmalıyız. En önemlisi de budur
isa erdoğan
11.03.2018
Medreselerde Talebe Sayısında Düşüşün Sebepleri
1) Medrese faailiyeti 80 li 90 lı yıllarda İsmailağa eliyle yapılıyordu, şimdilerde her cemaat Kurs işine girince halk için alternatifler çoğaldı. Yani dini eğitim talebinde düşüş olmadı, arz edenler çoğaldı ve paylar azaldı.
2) Talebe azlığı şikayeti yapanlar aslında küçük medreseler. Talebe geniş imkanlı, istikrarlı büyük medreselere yöneldi. Yani toplamda düşüş yok.
3) Haberleşme ve iletişim imkanları bu zamanda yayıldığı için aileler en iyi kursu arayıp bulma durumuna geçti, mahallesinde olan medreseye rağmen uzak da olsa meşhur kurslara yöneldi
4) Medrese mezunlarının devlette görev alamayışı ve dernek vakıfların yeterli/istikrarlı istihdamı sağlayamayışı aileleri çocuklarının dünyalık istikbalini düşünmeye sevk etti ve hafızlık/dini eğitim yanında dolgun maaş da vaad eden kurslara yöneldi. Bu sebeple bir çok kurs yurt sistemine döndü okuldan arta kalan vakitte verilecek dini eğitimle yetinme moduna girdi
5) Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmış olması
6) Iktidarın müspet kadrolardan oluşmasıyla Türkiyede esen dini havanın bir çok aile için ilave din eğitimi almaya ihtiyaç hissettirmemesi. Yani medresenin vereceği din eğitimine sol hükümetler dönemindeki kadar ihtiyaç duyulmaması, bilakis devletin imam hatip okulları ile kuran kurslarının yeterli görülmesi
7) 15 temmuz darbe girişimi dolayısıyla halkın cemaatlere bakış açısının değişmesi ve cemaatlere olan itibarın zayıflaması
8) Medreselerin yetiştirdiği yüksek alimleri fazıl zatları halkın önüne yeterli seviyede sunamadığımızdan kaynaklanan bir "hedef belirsizliğinin" toplumda oluşması. Yani millet çocuğunu neden medreseye vermeli verirse kim gibi olacak ? konularında halkı yeteri kadar bilinçlendiremedik.
9) Zamanla medresenin büyüsü dağılıp gözlerde sıradanlaşması, bir çok talebenin başarısız kalması yüzünden çevrelerinde medrese için olumsuz reklam olması
10) Kürsülerde vaaz eden hocaların vaazlarında medreseye teşvikin yetersiz olması. Halkın dünyaya rağbetinin artması, Kuran ilimlerinin ehemmiyetinin kavranmaması
11) Türkiyede vaaz eden, dini sohbet eden kişilerin çoğalmış olması ve bunların himmetlerinin düşüklüğü..
90lı yıllarda vaazı sadece Mahmud Efendi hazretleri gibi büyük bir müceddit yapıyor ve o ihlaslı ağzını medrese ile açıp medrese ile kapatıyordu. Ve asla medrese dışında mekteplere okullara kapı açmıyordu.. Onun feyzi ve etkisi altındaki talebeleri mucezleri de o manevi hava içinde benzer vaazlar ediyorlar ve halkı devamlı medreseye Kuran ilimlerine teşvik ediyorlardı..
Şimdilerde ise insanlar televizyondan, internet radyodan dinledikleri kişilerin düşük himmeti karşısında büyük hedeflerden mahrum kaldılar.
12) Kara propaganda.. Medresenin gayri resmi yapısıyla hem ilahiyatçılar tarafından hem de medyada tenkit edilmesi
13) Ailelerin çocuk sayısının düşmesi sonucu eskisi gibi medreseye verecek çocuk bulunmaması.
14) Medrese ve talebe için esnafı kapı kapı dolaşan para toplayıcılar medresenin itibarını halkın gözünde düşürmesi.
Allahu Alem
isa er 06/07/2017
24 Ağustos 2019 Cumartesi
Masum Bayraktar, Masumculuk ve Sahte Vahdet-i Vücutçuluk Akımı
Soru: Fatih Medreseleri adlı oluşumun başı Masum Bayraktar, İsmailağa'dan neden dışlandı? Vahdet-i Vucutçu olmakla itham edilen Bayraktar gerçekten öyle midir ? Bayraktarın yanında olanlara neden "masumcular" denmekte ? Masumculuk hareketi nedir ? Bayraktar ve ekibi bu denli husumet ve tard edilmeyi hak edecek ne yapmış olabilirler ?
Cevap:
Bu mesele İsmailağa Cemaatinin iç meselesidir. Başkasını alakadar etmez. Cemaatte yeri olan, sevilen sayılan bir ihtiyar olan Musa amcanın torunu olan Masum Bayraktar hafızlığını Fatih Müftülüğüne bağlı Büyük İsmailağa Kuran Kursunda yapmış yine orada bir miktar arapça okumuştur. (Yani cemaatin medreselerinde okumamıştır, ilmi, icazetnamesi yoktur) Musa amcanın katkılarıyla İsmet Efendi tekkesine yakın yerde bir hafızlık kursu açmış ve orada ekibiyle birlikte hafızlık talebesi okutan sıradan bir hoca olarak işine devam etmiştir. Sonra Abdülkadir hocanın ona binasını kullanıma vermesi üzerine (1997) Nedim Hocanın camii yanındaki 6 katlı binada ilk defa Arapça kursu açmış ve arapça hocası olarak da yakın arkadaşı Hakan Taha Alp’i kursun başına koymuştur. Hakan alp’in Pakistana gitmesi üzerine de Mesut Demiri yanına almış ve Arapça kursunun başına koymuştur. (Görüldüğü üzere kendisi arapça tefsir hadis fıkıh derslerine girecek bir ilmi, yetkinliği yoktur. Arapça kursunu derleme hocalarla açabilmiştir)
Buraya kadar her şey tabii akışında ilerlerken.. Hızır efendi ismailağa camiinde şehit edildi ve M Bayraktar Hızır efendinin camii olan Çukurbostan Camisini mekan edindi. Ve orada özel sohbetler düzenlemeye başladı. Daha çok tasavvuf ağırlıklı bu sohbetlerde bir konu çokça dile getirilmeye başlandı. Açıktan "vahdeti vücut" denmiyordu ama konuşmalarda resmedilen olgu, tanımlanan fikir vahdeti vücuttu. Bir kere katıldım sohbetine ve gördüğüm şu oldu "Allah latif latif latif.. o kadar latif ki görülmüyor.." diyordu.. ve bunu derken sözün öyle bir yerden getiriyordu ki sanki "Allah kainatı kaplamış da hava gibi her yerde ancak latif olduğu için görülmüyor yoksa görülecek, yani sanki biz ve her şey Allahın (haşa) içinde.." gibi şeyler anlaşılıyordu..
Bunun sohbetlerinde ayrıntıda gizli olan şeytanı "vahdet-i vucutçuluğu" yakalaması cemaatin ilim ve fetanet sahibi hocaları için zor olmadı. Sohbetine katılan herkesten gelen haberler aktarılan sözler apaçık bu fikre saptıklarını gösteriyordu.. Ortalıkta bir vahdet-i vucutçuluk furyası almış başını gitmişti..
Evet, Masum Bayraktar, Ehli Sünnet İnancına çok aykırı bir görüşe: vahdet-i vücut’a sapmıştı. Başına gelen bütün gaileler, reddolmalar, ötelenmeler, tenkitler nefretler hep bu yüzünden oldu. Aslında mesele bu kadar basit ve sade değil. Bu netice üç sene gibi uzun bir sürecin düğümlenmiş kilitlenmiş bir neticesidir ki bu süreçte oynayan baş aktör yalnızca masum bayraktar idi. O ve yardımcısı Yavuz Selim Esengil.
Masum Bayraktarı yakından izleyenler onda derin bir pişkinlik bir boş vermişlik görürler. O kendisine isnad edilen bu iddiayı bertaraf etmek için hiç uğraşmaz, neden ? Çünkü biliyor ki bu halk vahdeti vücuttan anlamaz, anladığını sananlar da bunu kabahatten saymaz. "Masum vahdet-i vücutçuymuş o yüzden İsmailağa'dan uzaklaştırılmış" dendiğinde Masum bundan sadece gizli zevk duyar. Ne gocunur ne de üzülür. O yüzden de kendini aklama ihtiyacı hissetmez. (2010)
Peki nedir vahdet-i vücut, ve gerçekten bir insanın tard edilmesini gerektirecek kadar büyük bir cürüm müdür ? Yoksa rekabete dayalı kıskançlıklara alet edilmiş masum bir görüş müdür !?
Vahdet-i Vücut, kelime anlamıyla: Varlığı bir saymak. Çokluğu reddetme, var olanın tek şey olduğuna inanma. terim karşılığı ise: 'Varlığı Birleme' demektir.
'Varlığı Birleme' ancak iki şekilde mümkündür;
1) Allah için kainatı inkar etmek
2) Kainat için Allahı inkar etmek
1) Allah için kainatı yok saymak/inkar etmek çok sıkıntılı bir durum değil. Bu hal vahdet-i vucut'un gerçeğidir. Muhyiddin İbn-i Arabi ks gibi ileri mutasavvıfların yaşadığı halidir. Bu tayfa "küllühu hu" "her şey Odur" derken Allahtan başkasını müşahede etmediklerinden, alemi bir hayal ve duman gibi "yok" gördüklerinden islam dairesinden çıkmazlar. Bunlar sekir halinde oldukları için ehli sünnet nezdinde mazur sayılmışlar ve küfre nispet edilmemişlerdir.
2) "Kainat hesabına Allahı inkar etmek, yok saymak" demek olan vahdet-i vücut'un ikinci türü apaçık küfürdür ve lhaddır. Vahdet-i vucutçuluğun bu çeşidi öncekileri lafta taklit ederek, o hali yaşamadan, onların sözlerini fütursuzca tekrarlamaktan ibarettir. Aklı başında biri "külluhu hu" "her şey O" dediği zaman Allahı değil, kainatı müşahede ettiği için kainata "Odur" yani "Evren Allahtır" demiş olur ki bu itikat apaçık küfürdür, islamdan çıkmaktır. Bunlar şuurları yerinde olarak bu küfür kelimelerini telaffuz ettiklerinden mazur sayılmazlar ve zındık olurlar
İşte Masum Bayraktar tayfasının vahdet-i vücutçuluğu apaçık zındıklık olan bu ikinci türden olduğu için İsmailağa cemaati tarafından tard edilmişlerdir. Çünkü İsmailağa Tarikatı Hak tarikatın son örneklerinden olarak Şeriatı Garrayı Muhammediyyeyi muhafaza etmek bu tarikatın en büyük davası ve temel prensibidir. Şeriata aykırı hiç bir hareket bu tarikat içinde barınamaz.
Masum Bayraktar gerçekten Vahdet-i Vücutçu oldu mu, yoksa bu ona yapılmış bir iftira mıdır ?
Masum Bayraktar "vahdet-i vücut'çu oluşunu asla reddetmez dolayısıyla onu vahdeti vücutçulukla itham etmek ona yapılan bir iftira miftira değildir. Hatta o bizzat bu fikrini uzun zaman açıktan yaydı. Herkes bunu duydu bildi. Özellikle Hızır efendinin şehadeti ile nisbeten boş kalan Çukur Bostan camiini mekan tutmuş orada çevresine topladığı kişilere aylarca vahdeti vücut aşılamaya çalışmıştır. bu toplantıların birine bizzat şahit oldum ve grubuna yabancı olduğumu gören masum o akşam kendince bütün delillerini serd ederek beni inandırmaya çalışmıştı. Beni davet eden arkadaşım bu duruma şaşırmış, sevinçle "senin için bütün delilleri döktü ortaya" demişti.
Medreselerde okuyan bir çok talebeler bu akıma kapılmış ve vahdet-i vucut bilen bilmeyen herkes tarafından ulu orta konuşulur olmuştu. Medrese hocaları bu durumdan son derece rahatsız olmuşlar, bu marazı kapmış talebeleri terbiye ve ıslah etmeye koyulmuşlardır. Düzlemek istemeyenleri kurslardan çıkarmışlardı. Hatta bu talebelerden bazıları küstahlaşmış hocalarına baş kaldırmışlar, bu kadarına dayanamayan hocanın biri o küstahı darp edince marazlı talebenin şu sözü o zamanlar darb-ı mesele dönüşmüştü: "Peh noldu ki ! zat zata vurdu !"
Sonra mesele Mahmud Efendi hazretlerine intikal etti. Efendi hazretleri bunu ve beraberindeki Yavuz Selim'i huzuruna çağırarak uyardı, yakın çevresinden hocaları da meclise çağırarak şahit tuttu. O gün bunlara şöyle buyurdu:
"Böyle demeyin. (yani vahdet-i vücut var demeyin) Rasulullah efendimiz böyle bir şey demedi, Şahı Nakşibend hz böyle demedi, Efendi babam böyle demedi. Siz de demeyin.."
Bunlar çıktılar oradan ve şöyle dediler "tamam biz anladık hatamızı, bu şey 'var' ama denmez! Biz bu sırrı herkse söyleyerek yanlış yaptık. Bundan böyle açıktan demeyeceğiz" dediler ve işi gizliye döktüler. Toplantılarına katılan arkadaşlarımız vardı. O zamanlar Masuma inanıyorlardı. Onlardan aldığımız bilgi; Bunlar bu felsefeye devam ettiler ancak umum millete yaymaktan vaz geçtiler.. Ama tabi ki gizlemeyi başaramadılar, yalancının mumu yatsıda söndü ve bu gizli faaliyetleri açığa çıktı ve Efendi hazretleri bu defa bunları fikren ve zihnen ikna edecek yetkin hocaefendileri görevlendirdi ve Masumun üzerine göndererek dönmesini temine çalıştı. Hüseyin Avni hocaefendi bunlardan biridir, defaaten Masumla bu konuda konuşmuş ve ona ilmi burhanlarla sapkın bir yolda olduğunu isbat etmiş, vaz geçmesini telkin etmiştir. Ancak Masum bildiğinden şaşmadı gittiği yoldan dönmedi, tam gaz burnun dikine devam etti.
Masumcuların vahdet-i vücutçuluğu hâl midir, Taklit mi ?
Bu tayfanın içine düştüğü bu durum efendi hazretlerine soruldu: efendim bunlarda ki hal midir ? Mahmud Efendi hz "Hayır hâl değil" buyurdu.
Islah Çabaları
Efendi hazretleri kendi tarikati içinden böylesi sapkın görüş sahiplerinin çıkmasına çok üzüldü ve bunu düzeltmek için çok çabaladı. Güvendiği bir çok hocayı bunlara göndererek işi düzeltmelerini salık verdi. ve bu tayfa için "tertemiz kapıyı kirlettiler" demiştir.
2002 yılında nikahımı kıymak için acizane Mahmud Efendi hazretlerine müraccat ettim. Kabul edildi ve bunun için camideki odasında olduğum bir sıra hocamız küçük damadı Mahmut Eren hocaefendi de orada bulunuyordu. Birlikte bazı şeyler konuştuktan sonra Efendi hz hemen sözü bu konuya getirdi ve masumcuları için "onlar ne yaptılar" diyerek haberlerini sordu. Mahmut Eren hoca: "Efendi hazretleri aynı, bildiğiniz gibi" dedi. Efendi hz üzüntüyle "Göreyim seni, hadi düzeltin bu işi.." dedi sonra da "Allahım sen bu işleri düzelt ya Rabbi" diyerek dua etti.
Bizzat yaşadığım, gözlerimle gördüğüm kulaklarımla işittiğim bu konuşmadan sonra "masum bayraktar yanlış yola girdi mi, Efendi Hazretleri bunları inkar etti mi" şeklinde benim asla bir tereddüdüm olmadı. Bunu açıklamamın sebebi masumcular pişkinlik içinde "efendi haz bizleri tasdik ediyor bizi yanlışta görmüyor, efendi hazretlerinden hakkımızda aktarılan menfi sözleri bizi çekemeyenlerin iftirası" demeye başladıklarından Mahmut eren hocaefendi orada nikahım için hazır bulunan nikah şahitlerim Eminali Yüksel ve cemal yavuz'a ve bana "Efendi Hazretlerinin bu sözlerine şahitsiniz" deme ihtiyacı hissetmiştir.
Masum Bayraktarın başını çektiği bu vahdet-i vucutçuluk sapkınlığını ıslah etmek ve tarikatı bu fikirden bütünüyle temizleme çabaları tam üç sene sürdü. Üç sene boyunca ismalağa neredeyse her şeyi bıraktı bunlarla uğraştı durdu.. ve sonunda efendi hazretleri bunların ıslah olmayacağını anladı ve "buzağın sevgisi kalplere içirildi" ayetini okuyarak bunların dönmeyeceğine, dolayısıyla ihraç edilmekten başka çare kalmadığına hükmetti.
Yüksek siyaseti gereği bu kararı açıklamak üzerek heyeti topladı ve 30'u aşkın ileri gelen hocaların iştirakiyle oluşan bu heyet "Masum Bayraktar ve ona katılan, birlikte hareket eden ve bunlara maddi manevi destek olanların tarikattan ihraç edildiklerini" açıkladı. Tarikatta kalmak isteyenlerin bunlardan ayrılması gerektiği, ne talebe vermek, ne de maddi yardım yapmak suretiyle bunlarla asla ilişki içinde olmamak gerektiği de ayrıca belirtildi. Bu karar o gün bütün cemaate duyuruldu.
Bunlar baktılar ateş bacayı sardı, başladılar yaygara çıkarmaya. Ve yok "heyeti tanımıyoruz sadece Ef Hz'ni tanırız" demeye. Yok "bize iftira atıldı" demeye , yok "Efendiden yalan yanlış haber getiriyorlar!" zırvaları çıkarmaya başladılar. Tövbe etmek, pişman olup işi düzeltmek yerine yalan ve iftira velvelesine sarıldılar.. O gün bugün bu, böyle devam etti.
Masum fikrinin zayıflığından, Efendi hazretleri tarafından tard edildiğine hiç bir zaman inanmak istemedi. Bunun kendisini istemeyen hocaların bir tertibi gibi algıladı. Bu yüzden de suçunu itiraf edip tövbe etmeyi hiç düşünmedi veya böyle bir niyeti asla dışa vurmadı. Yalnız bir keresinde Süleyman Çoğalmış'tan bizzat işittiğim üzere arkadaşı Ali Haydarı da yanına alarak Bursa Hacı Hasan köyünde olan Efendi Hazretlerinin huzuruna çıkmak istedi. Bu ikisi henüz bina girişinde iken Efendi hazretleri kerametiyle gelişini fark etmiş ve eliyle alt katı işaret ederek "Bu gelen yanlış yoldadır, yanında ki yanlış yolda" demiştir. Bu sözüne bizzat şahit olan S. Çoğalmış abi "hayretler içinde alt kata indim yanlış yolda olanın kim olduğunu merak ettim ve gördüm ki meğer Masum Bayraktar binaya giriş yapmış orada bekliyorlar". S. Çoğalmış "Masumun Efendi hazretleri tarafından tard edildiğine inanmadığını bildiğim için, Bir gün masumu yolda yalnız başına gördüm yanına yaklaştım ve uyardım bizzat şahit olduğum bu olayı ve Ef Hz nin o kerametini yüzüne söyledim. "Kendini nasıl aklıyorsan akla Efendi Hazretleri senin için "O yanlış yolda" buyurdu dedim." demiştir.
Diğer bir delil
Arkadaşım A. Akyüz şöyle anlattı: "Annem Dursun Efendinin torunu dolayısıyla Efendi Hzretlerinin bacısının kızı. Mahremi olduğu için Efendi hazretleriyle rahat görüşebiliyor. 2005 yılında Umrede görüştüler. Kardeşim Abdullah, masumcu Yavuz S. Esengille birlikte masumculara katılmıştı. Annem bu durumu Ef Hz'ne aktardı ve onlar hakkında sordu. Efendi hzretleri anneme "Ne yap ne yap Abdullahı onların elinden kurtar" buyurdu. Umre dönüşü annem Abdullaha kesin emretti "Onlardan ayrılacaksın yoksa hakkımı helal etmiyorum" ve kardeşim ayrıldı, Abdullah bunu anlattığı bir arkadaşıyla birlikte kurtuldular
Kaleme alan: Muhammed İ. Erdoğan 2010
"Masumun yediği diğer herzeler, ve sonunda kabahatini itiraf etmesi" konulu 2. yazıyla devam edecek.
22 Ağustos 2019 Perşembe
Kuranda Kadın Erkek Eşitliği ve Sayılar
Sual: Kurandaki kelime sayıları üzerinden yapılan isimsiz bir çalışmada erkek ile kadın tabirleri aynı miktarda geçtiği söyleniyor. Orada "Kuran'ı kerimde erkek ve kadın eşit oranda, eşit kelimelerle zikrolunmuştur. Yani Kuran'ı kerimde erkek 24 defa kadın da 24 defa zikrolunmuştur. Bu nokta insanı hayrete düşüren ve insanın üzerinde tefekkür etmesi gereken bir noktadır.
Bu nokta Kuran'ı kerimde her konunun eşit olarak beyan olunduğunu göstermektedir." denilmektedir. Bu rakamlar doğru mudur ? Doğru ise bu kadın-erkek eşitliğinin Allah tarafından da kabul edildiği manasına gelir mi ?
Cevap: Allahın Rahman Rahim adıyla
Adı geçen çalışmada verilen rakamları inceledik. Rakamların gerçeği yansıtmadığını tespit ettik.
Namaz 5 kere zikredildi diyor türkçe "namaz" diye arattım 92 çıkıyor. Arapça "الصلاة" diye arattım 61 kere var. Nerede neye göre 5 ?
"Fitne 60 kere geçer" denilmiş. Türkçe fitne: 18, Arapça فتنة sayısı 39 kere geçtiğini tespit ettim
Kadın 24, erkek 24 defa" denilmiş. Benim tespitim (Türkçe arama. Elmalı Hamdi Yazır meali) Kadın 136, Erkek 67 . Hani nerede eşitlik ? Buna bakılırsa kadın erkekten değil eşit, üstün bile !!
Şu bir gerçek ki erkek ve kadın Allah önünde mükellef olmak bakımından eşittir. Ne kadına ne de erkeğe pozitif ayrımcılık yapılmayacak. Sırf erkek veya sırf kadın olduğu için kimse ekstra sevap almayacak. Üstünlük erkeklikte kalınlıkta değil takvadadır. Her erkek ve kadın yaptıklarının karşılığını tastamam alacak ve kimseye bir haksızlık yapılmayacak.
Gelelim eşitlikten modern dünyanın anladığı şeyin Kuranda olup olmadığına.
Kuranın Dili Açısından Erkek-Kadın eşitliği
Kuran Arapça nazil olmuştur ve Arapçada kelimeler eril veya dişil olmaktan hariç değildir. Türkçe öyle değil. Türkçede Ey İnananlar" dediğinizde cinsiyet belirtmeden inanan erkek kadın herkesi kastetmiş olursunuz. Arapçada ise bu tabiri ya müzekker (eril) آمنوا ya da müennes (dişil) siga ile آمن demek durumundasınız ve Kuranda bu tabirlerin neredeyse tamamı erildir. Bu bakımdan sanki Kuran bütünüyle erkeklere hitap ediyor gibidir ancak öyle değil. Çünkü muhatabınız erkekler ve kadınlar birlikte ise kural gereği eril tabirler kullanırsınız ve onunla kadınları da kastetmiş olursunuz. Arapçada buna tağlip kaidesi denilir. Hatta yüz kadın içinde bir erkek olsa bu topluluğa hitap ederken yine eril tabirler kullanmalısınız. Tağlib kaidesi erkeğin kadına galip geleceği gerçeğinden türemiştir.
Görüldüğü üzere Kuranın diline bakıldığında kadın erkek eşitliğinden söz etmemiz mümkün değil. Bu sebeple Asr-ı Saadet hanım efendileri Kuranın erkekleri öncüler gibi görünen dilinden teessür almışlar "bize bir şey yok mu her şey erkekler için mi!" demekten kendilerini alamamışlar.
Bunun üzerine Al-i İmran 195. Ayeti nazil olmuş : Rableri onlara su karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan Cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır "
Kuranda sosyal statü açısından erkek-kadın eşitliği
Nisa 34 : "Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. Saliha kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'in korunmasını emrettigi şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür."
Bakara 282 : "..Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şahit de yapın. Şayet iki tane erkek hazırda yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın olsun ki, birisi unutunca, öbürü hatırlarsın.."
Nisa 11 : "Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar verin.."
Buyurarak erkeğin yaratılışı kadınınkinden farklı, erkek daha güçlü, aklı daha kuvvetli, daha dirayetli ve metanetli olmasına binaen ictimai görev dağılımının da farklı olacağını beyan etmiştir. Buna göre peygamber olmak, imam olmak, vatanı müdafaa etmek, cihat eri olmak, komutan olmak, idareci olmak, mirasta tam pay almak, şahitliği tam geçerli olmak, aile geçimini sağlamak, ailede reis olmak gibi konularda görev ve sorumluluk erkeğe ait olmakla erkek kadından farklı olmuş eşitlik bu anlamada bozulmuştur
Netice: Eşitlik değil ADALET
Bir çok önemli görev ve sorumluklar görüldüğü gibi erkeğe aittir. En başından kadından peygamber olmamıştır. İslam tarihinde kadından halife, devlet idarecisi, hakim, komutan, imam da olmamıştır.
Ancak bu sorumlulukların erkeğe ait olması aslında erkeği doğrudan üstün kılmaz. Çünkü gaye Allahın rızasıdır. Erkek daha fazla sorumluluk yerine getirerek Allahın rızasına erişecekken kadın daha hafif ve kolay işlerle aynı hedefe ulaşabilmektedir. Bu noktadan bakıldığında ilahi planda pozitif ayrımcılık yine kadından yana olduğu söylenebilir. Ancak hiç bir şekilde sosyal statü ve görev dağılımı konusunda Kuranda erkek kadın eşitliğinden söz edilemez, ayetler ortada. "Efendim o ayetler o zamana hitap ediyordu şimdi kadın gelişti yok evrimleşti..!" gibi laflar Kuranın "Mükemmel İlahi Kitap" sıfatını zedeleyen batıl yaklaşımlardır.
Modern dünyanın anladığı manada erkek-kadın eşitliği ve uydurma kadın hakları Kuranda olmadığı ispat edildi ve aslında bunlara lüzum da yoktur. Kuran eşitlikten değil adaletten yanadır. Çünkü çok kere eşit muamele adil davranış olmayacağı herkesçe bilinir. Erkek güçlü, kadın zayıf ise eşit yük yüklemek kadına iyilik değil, zulüm olacaktır. Bunu tartışmak bile abestir
Esasında modern dünya bunu çok iyi bilir ancak Kurana karşı kasıtlı bir muhalefet güdüldüğünden itiraf etmezler. Bilim adamlarının, muzaffer komutanların, ülke liderlerinin, mucitlerin, rekor sahiplerinin dünya genelinde kahir ekseriyeti erkek olduğu görüldüğünde erkeğin yaratılıştan gelen yeteneklerinin kadından farklı olduğu gün gibi aşikardır.
isa erdoğan
isaerdogan.com
Bu nokta Kuran'ı kerimde her konunun eşit olarak beyan olunduğunu göstermektedir." denilmektedir. Bu rakamlar doğru mudur ? Doğru ise bu kadın-erkek eşitliğinin Allah tarafından da kabul edildiği manasına gelir mi ?
Cevap: Allahın Rahman Rahim adıyla
Adı geçen çalışmada verilen rakamları inceledik. Rakamların gerçeği yansıtmadığını tespit ettik.
Namaz 5 kere zikredildi diyor türkçe "namaz" diye arattım 92 çıkıyor. Arapça "الصلاة" diye arattım 61 kere var. Nerede neye göre 5 ?
"Fitne 60 kere geçer" denilmiş. Türkçe fitne: 18, Arapça فتنة sayısı 39 kere geçtiğini tespit ettim
Kadın 24, erkek 24 defa" denilmiş. Benim tespitim (Türkçe arama. Elmalı Hamdi Yazır meali) Kadın 136, Erkek 67 . Hani nerede eşitlik ? Buna bakılırsa kadın erkekten değil eşit, üstün bile !!
Şu bir gerçek ki erkek ve kadın Allah önünde mükellef olmak bakımından eşittir. Ne kadına ne de erkeğe pozitif ayrımcılık yapılmayacak. Sırf erkek veya sırf kadın olduğu için kimse ekstra sevap almayacak. Üstünlük erkeklikte kalınlıkta değil takvadadır. Her erkek ve kadın yaptıklarının karşılığını tastamam alacak ve kimseye bir haksızlık yapılmayacak.
Gelelim eşitlikten modern dünyanın anladığı şeyin Kuranda olup olmadığına.
Kuranın Dili Açısından Erkek-Kadın eşitliği
Kuran Arapça nazil olmuştur ve Arapçada kelimeler eril veya dişil olmaktan hariç değildir. Türkçe öyle değil. Türkçede Ey İnananlar" dediğinizde cinsiyet belirtmeden inanan erkek kadın herkesi kastetmiş olursunuz. Arapçada ise bu tabiri ya müzekker (eril) آمنوا ya da müennes (dişil) siga ile آمن demek durumundasınız ve Kuranda bu tabirlerin neredeyse tamamı erildir. Bu bakımdan sanki Kuran bütünüyle erkeklere hitap ediyor gibidir ancak öyle değil. Çünkü muhatabınız erkekler ve kadınlar birlikte ise kural gereği eril tabirler kullanırsınız ve onunla kadınları da kastetmiş olursunuz. Arapçada buna tağlip kaidesi denilir. Hatta yüz kadın içinde bir erkek olsa bu topluluğa hitap ederken yine eril tabirler kullanmalısınız. Tağlib kaidesi erkeğin kadına galip geleceği gerçeğinden türemiştir.
Görüldüğü üzere Kuranın diline bakıldığında kadın erkek eşitliğinden söz etmemiz mümkün değil. Bu sebeple Asr-ı Saadet hanım efendileri Kuranın erkekleri öncüler gibi görünen dilinden teessür almışlar "bize bir şey yok mu her şey erkekler için mi!" demekten kendilerini alamamışlar.
Bunun üzerine Al-i İmran 195. Ayeti nazil olmuş : Rableri onlara su karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan Cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır "
Kuranda sosyal statü açısından erkek-kadın eşitliği
Nisa 34 : "Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. Saliha kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'in korunmasını emrettigi şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür."
Bakara 282 : "..Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şahit de yapın. Şayet iki tane erkek hazırda yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın olsun ki, birisi unutunca, öbürü hatırlarsın.."
Nisa 11 : "Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar verin.."
Buyurarak erkeğin yaratılışı kadınınkinden farklı, erkek daha güçlü, aklı daha kuvvetli, daha dirayetli ve metanetli olmasına binaen ictimai görev dağılımının da farklı olacağını beyan etmiştir. Buna göre peygamber olmak, imam olmak, vatanı müdafaa etmek, cihat eri olmak, komutan olmak, idareci olmak, mirasta tam pay almak, şahitliği tam geçerli olmak, aile geçimini sağlamak, ailede reis olmak gibi konularda görev ve sorumluluk erkeğe ait olmakla erkek kadından farklı olmuş eşitlik bu anlamada bozulmuştur
Netice: Eşitlik değil ADALET
Bir çok önemli görev ve sorumluklar görüldüğü gibi erkeğe aittir. En başından kadından peygamber olmamıştır. İslam tarihinde kadından halife, devlet idarecisi, hakim, komutan, imam da olmamıştır.
Ancak bu sorumlulukların erkeğe ait olması aslında erkeği doğrudan üstün kılmaz. Çünkü gaye Allahın rızasıdır. Erkek daha fazla sorumluluk yerine getirerek Allahın rızasına erişecekken kadın daha hafif ve kolay işlerle aynı hedefe ulaşabilmektedir. Bu noktadan bakıldığında ilahi planda pozitif ayrımcılık yine kadından yana olduğu söylenebilir. Ancak hiç bir şekilde sosyal statü ve görev dağılımı konusunda Kuranda erkek kadın eşitliğinden söz edilemez, ayetler ortada. "Efendim o ayetler o zamana hitap ediyordu şimdi kadın gelişti yok evrimleşti..!" gibi laflar Kuranın "Mükemmel İlahi Kitap" sıfatını zedeleyen batıl yaklaşımlardır.
Modern dünyanın anladığı manada erkek-kadın eşitliği ve uydurma kadın hakları Kuranda olmadığı ispat edildi ve aslında bunlara lüzum da yoktur. Kuran eşitlikten değil adaletten yanadır. Çünkü çok kere eşit muamele adil davranış olmayacağı herkesçe bilinir. Erkek güçlü, kadın zayıf ise eşit yük yüklemek kadına iyilik değil, zulüm olacaktır. Bunu tartışmak bile abestir
Esasında modern dünya bunu çok iyi bilir ancak Kurana karşı kasıtlı bir muhalefet güdüldüğünden itiraf etmezler. Bilim adamlarının, muzaffer komutanların, ülke liderlerinin, mucitlerin, rekor sahiplerinin dünya genelinde kahir ekseriyeti erkek olduğu görüldüğünde erkeğin yaratılıştan gelen yeteneklerinin kadından farklı olduğu gün gibi aşikardır.
isa erdoğan
isaerdogan.com
Halifesiz Müslümanlık ?
Sual: Müslümanların halifesiz yaşaması caiz mi ?
Cevap: Halife konusu zor bir konu. Eğer halife yoksa ki bu zamanda maalesef yok, elden ne gelir !? Allaha dua edeceğiz, gayret edeceğiz elimizden geldiğince islamı yaşayacağız ve Allah bizlere yeniden Şeriatı nasip edecek.. O zaman halifemiz de olur, briliğimiz dirliğimiz de olur. Olmayan halifeden mesul değiliz ancak Müminlerin başında gerçek bir Halife olunca her mümin mutlaka ona biat etmesi gerekir. Biat edemeden ölen, cahiliyye üzere ölmüş olur.
Almanyada amerikada sığıntı vaziyette olup da kendini halife ilan etmek konuyu manipüle etmek, hilafet işiyle oynamaktır. Halife ordu ve toprak sahibi devlet başkanlarından olur. Aciz sığınmacıdan, yetkisiz etkisiz kişilerden olmaz.
Cevap: Halife konusu zor bir konu. Eğer halife yoksa ki bu zamanda maalesef yok, elden ne gelir !? Allaha dua edeceğiz, gayret edeceğiz elimizden geldiğince islamı yaşayacağız ve Allah bizlere yeniden Şeriatı nasip edecek.. O zaman halifemiz de olur, briliğimiz dirliğimiz de olur. Olmayan halifeden mesul değiliz ancak Müminlerin başında gerçek bir Halife olunca her mümin mutlaka ona biat etmesi gerekir. Biat edemeden ölen, cahiliyye üzere ölmüş olur.
Almanyada amerikada sığıntı vaziyette olup da kendini halife ilan etmek konuyu manipüle etmek, hilafet işiyle oynamaktır. Halife ordu ve toprak sahibi devlet başkanlarından olur. Aciz sığınmacıdan, yetkisiz etkisiz kişilerden olmaz.
İngiltere Kralı İnkılapları Teftiş Edecek 1929
Yani: "İnkılapların gerçekleşmesi ve yerleşmesi için on yıl süremiz var. on yıl sonra ingiltere kralı bizzat gelip teftiş edecek. bu necip milleti Osmanlının evladını nasıl onlara benzettiğimi gelip yerinde görecek."
Katılım Bankaları
Sual: Faizsiz bankaların verdiği kar payı gerçekten helal mi yoksa faizin kılıflı hali midir ?
Cevap
Faizsiz bankacılık sistemi müslüman toplumların en önemli ihtiyaçlarından. Çünkü bu zamanda bankayla temas etmeden yaşamak imkansız. Buna binaen bazı müslümanlar bu laik ve kapitalist rejim içerisinde olanca zorluğa rağmen faizsiz bankacılık işletmeye durdular. Şüphesiz İslam adına büyük bir işe koyuldular.
Ancak bu faizsiz bankacılık iki kesimi kızdırdı: Faiz baronları ve uşaklarını bir, faiz yemeye hevesli müslüman görünümlü münafıkları iki. Dolayısıyla bu iki kesim devamlı bir karalama ile bu kurumları yıpratmaya çalışmaktadırlar.
Münafıkların taktiği : "Bunların diğer bankalardan farkları yok. Onlar faiz veriyor bunlar da aynı oranda kâr payı veriyor. Aslında bu da faiz. Gerçek kâr olsaydı oranlar bu kadar benzemezdi..!" türünden lafları müslümanlar arasına yaymaktır.
Halbuki oranların benzemesi ticareti faiz yapmaz. Allah Rasulü sas bir köye misafir oldu hurma ikram ettiler çok beğendi "bunu siz mi yetiştiriyorsunuz" diye sordu. Hayır bizim hurmamız bu kadar güzel değil. Biz pazarda iki ölçek bizimkinden verip bir ölçek bundan alıyoruz" dediler. Allah Rasulü "hayır bu faizdir böyle yapmayın sizinkini satın, parasıyla bundan alın" buyurdu.
Görüldüğü gibi sonuç aynı. Pazara iki çuval düşük hurmayla gidecekler bir çuval kaliteli hurmayla dönecekler.* Eğer o bir çuvalı mübadele (değiş tokuş) yoluyla alırlarsa faize ve harama girmiş olacak. Ama onu satıp parasıyla diğerini almak yöntemiyle alırsa helal yemiş olacak.
(*) Bu sebeple altı çeşit mal kendi cinsi ile mübadele edilirse elden ele (peşin) ve aynı oranda olmalıdır. Bir taraf fazla veya gecikmeli olursa faiz olur. Bunlar altın gümüş (para) buğday arpa hurma tuz. [Buhari] Hanefi alimleri bu altı cins mala benzerlerini de mukayese ettiler. Pirinç nohut mercimek kömür vs paralar gibi..
Bu bakımdan faizin alışverişe benzediğini gören müşrikler "faiz haram" ayetine itiraz ettiler ve lanete çarpıldılar
"Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisinedir ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse iste onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır." Bakara:275
Yüzlerce hocalar alimler binlerce fazıl kişiler mali işlerini bu faizsiz bankalarla yapmaktalar. Medreselerin hesapları maaşları hep bunlarda saklı. Artık avam derecesinde insanların aleyhte düşünmesi hele konuşması münasip olmaz.
Sonuç: faizsiz bankaların verdiği kâr payı hakkında olumsuz fikir yürütmekten gaye eğer bunları faiz bankalarıyla bir tutmak sonra gidip parasını faiz bankasına yatırmak ise bu apaçık Allaha ve müslümanlara ihanettir ve dalalettir.
Yok eğer gaye bankanın her türlüsünden, ribanın şüphesinden de uzak durmak ve tasarruflarını altın yapıp evinde muhafaza etmek ise.. bu takvadır itirazımız olamaz.
isaerdogan.org
https://kuranilimleri.blogspot.com
Cevap
Faizsiz bankacılık sistemi müslüman toplumların en önemli ihtiyaçlarından. Çünkü bu zamanda bankayla temas etmeden yaşamak imkansız. Buna binaen bazı müslümanlar bu laik ve kapitalist rejim içerisinde olanca zorluğa rağmen faizsiz bankacılık işletmeye durdular. Şüphesiz İslam adına büyük bir işe koyuldular.
Ancak bu faizsiz bankacılık iki kesimi kızdırdı: Faiz baronları ve uşaklarını bir, faiz yemeye hevesli müslüman görünümlü münafıkları iki. Dolayısıyla bu iki kesim devamlı bir karalama ile bu kurumları yıpratmaya çalışmaktadırlar.
Münafıkların taktiği : "Bunların diğer bankalardan farkları yok. Onlar faiz veriyor bunlar da aynı oranda kâr payı veriyor. Aslında bu da faiz. Gerçek kâr olsaydı oranlar bu kadar benzemezdi..!" türünden lafları müslümanlar arasına yaymaktır.
Halbuki oranların benzemesi ticareti faiz yapmaz. Allah Rasulü sas bir köye misafir oldu hurma ikram ettiler çok beğendi "bunu siz mi yetiştiriyorsunuz" diye sordu. Hayır bizim hurmamız bu kadar güzel değil. Biz pazarda iki ölçek bizimkinden verip bir ölçek bundan alıyoruz" dediler. Allah Rasulü "hayır bu faizdir böyle yapmayın sizinkini satın, parasıyla bundan alın" buyurdu.
Görüldüğü gibi sonuç aynı. Pazara iki çuval düşük hurmayla gidecekler bir çuval kaliteli hurmayla dönecekler.* Eğer o bir çuvalı mübadele (değiş tokuş) yoluyla alırlarsa faize ve harama girmiş olacak. Ama onu satıp parasıyla diğerini almak yöntemiyle alırsa helal yemiş olacak.
(*) Bu sebeple altı çeşit mal kendi cinsi ile mübadele edilirse elden ele (peşin) ve aynı oranda olmalıdır. Bir taraf fazla veya gecikmeli olursa faiz olur. Bunlar altın gümüş (para) buğday arpa hurma tuz. [Buhari] Hanefi alimleri bu altı cins mala benzerlerini de mukayese ettiler. Pirinç nohut mercimek kömür vs paralar gibi..
Bu bakımdan faizin alışverişe benzediğini gören müşrikler "faiz haram" ayetine itiraz ettiler ve lanete çarpıldılar
"Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisinedir ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse iste onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır." Bakara:275
Yüzlerce hocalar alimler binlerce fazıl kişiler mali işlerini bu faizsiz bankalarla yapmaktalar. Medreselerin hesapları maaşları hep bunlarda saklı. Artık avam derecesinde insanların aleyhte düşünmesi hele konuşması münasip olmaz.
Sonuç: faizsiz bankaların verdiği kâr payı hakkında olumsuz fikir yürütmekten gaye eğer bunları faiz bankalarıyla bir tutmak sonra gidip parasını faiz bankasına yatırmak ise bu apaçık Allaha ve müslümanlara ihanettir ve dalalettir.
Yok eğer gaye bankanın her türlüsünden, ribanın şüphesinden de uzak durmak ve tasarruflarını altın yapıp evinde muhafaza etmek ise.. bu takvadır itirazımız olamaz.
isaerdogan.org
https://kuranilimleri.blogspot.com
21 Ağustos 2019 Çarşamba
İslamda Tarikatin Tarifi ve hakikati
Tarikatlar çok yönlü olgular olduğu için tarif ve tanımları da birden fazladır. Tarikatin hakiki olanı olduğu gibi sahtesi, bozulmuş olanı da vardır.
Birinci tarif:
Tarikat, bir mürşide biat etmek ve onun verdiği zikir türünden ibadet görevlerini yerine getirmektir.
İkinci tarif:
Tarikat Allaha vasıl olma, fenafillaha erme yoludur. Fenafillah: Allahın sevgi ve iradesinde nüridin fani olması, Allahtan başka bir maksat bir mahbub görmemesidir.
veya
Kalp ayağı ile alemi enfüste ilmi bir hareket ile terakki edip Allaha vasıl olma yoludur. (İ.Rabbani A.Faruki)
Kalp ayağı ile alemi enfüste ilmi bir hareket ile terakki edip Allaha vasıl olma yoludur. (İ.Rabbani A.Faruki)
Üçüncü tarif:
Tarikat islamı dikkatli yaşamaktır. (M.Ustaosmanoğlu)
Dördüncü tarif:
Tarikat Allahı zikir okuludur, bu zikirle Marifetullah ve Muhabbetullah ve Mekhafetullaha erişme yoludur.
Beşinci Tarif:
Tarikat manevi arınma (nefsi tezkiye, kalbi tasfiye) disiplinidir.
Altıncı Tarif:
Tarikat bazı ibadet ve zikirlerin zorunlu görev kabul edildiği, bunun için bir Şeyh, Pîr, Mürşid etrafında bir araya gelindiği yapılanmalardır.
Yedinci Tarif
Tarikat hakiki Müslüman olma çabasıdır, iman suretten hakikate erdirme gayretidir, bu gaye ile tutulan yoldur.
Sekizinci Tarif
Tarikat amelde yüsr (kolaylık) itikatta yakîn (kesinlik) elde etmek yoludur. (Mketubat)
Bütün bu tarifler tarikatın birer erkan, faide ve mekasıdını açıklıyor olması itibariyle Tarikat bunların tamamından anlaşılan şeydir.
Şeriat-Tarikat-Hakikat ilişkisi
Şöyle örneklenir: Harama gitmemek; Şeriattır. Bunun için çabalamak, kendini zorlamak; Tarikat, bu çaba sonucunda bu hal kişiye yerleşir; Hakikat
Hakiki Tarikatlar ve Sahte tarikatlar
Hakiki tarikatın şartı ve alameti ikidir: Silsile ve Şeriat.
Silsile, tarikat şeyhinin Rasulullaha kadar bir birine ekli ve icazetli şeyhleri olmasıdır. Bununla beraber Şeyh Efendi Şeriata son derece riayet etmelidir. Yani Farzları Sünnetleri tatbik eden, haram ve bidattan kaçınan biri olmalıdır. Bu iki şart mevcut ise o şeyhin tarikatı haktır. Bu iki şarttan birincisi yoksa o sahte tarikat, ikincisi yoksa bozulmuş tarikattır. Şartların her ikisi de yoksa o tarikat değil barikattır, başındaki kişi şeyh değil zındıktır.
Hakiki Mürşid, Gerçek Şeyh
Bu iki şarta ilave olarak Şeyh efendi seyr-i sülukunu tamamlamış, fena fillaha ermiş olmalıdır. Bu üç şartı cem eden, Sağlam silsilesi olan, Şeriat ve Sünnete dikkat eden ve manevi miracını ikmal etmiş olan bir mürşid, kamil ve mükemmil bir rehberdir. Varlığı ender bir kibrit-i ahmerdir.
Seyr-i Süluk
Tarikatta müridin kat ettiği manevi yolculuğun adı. diğer isimleri mirac-ı ruhani, manevi terbiye. Seyr-i sülukun dört merhalesi vardır: Seyr-i ilallah, seyr-i fillah, seyr-i anillahi billah, seyr-i fil eşya. bu dört seyirden ilk ikisi velayet için son ikisi irşad için gereklidir.
Bu iki şarta ilave olarak Şeyh efendi seyr-i sülukunu tamamlamış, fena fillaha ermiş olmalıdır. Bu üç şartı cem eden, Sağlam silsilesi olan, Şeriat ve Sünnete dikkat eden ve manevi miracını ikmal etmiş olan bir mürşid, kamil ve mükemmil bir rehberdir. Varlığı ender bir kibrit-i ahmerdir.
Seyr-i Süluk
Tarikatta müridin kat ettiği manevi yolculuğun adı. diğer isimleri mirac-ı ruhani, manevi terbiye. Seyr-i sülukun dört merhalesi vardır: Seyr-i ilallah, seyr-i fillah, seyr-i anillahi billah, seyr-i fil eşya. bu dört seyirden ilk ikisi velayet için son ikisi irşad için gereklidir.
20 Ağustos 2019 Salı
Başlarken, Allahın adıyla..
Allahın ismiyle başlıyorum.
Ya Rabbi sen hakkı söylemeye, hakkı müdafaa etmeye ve onu ihtiyacı olan herkese duyurmaya beni muvaffak eyle. amin
Ya Rabbi sen hakkı söylemeye, hakkı müdafaa etmeye ve onu ihtiyacı olan herkese duyurmaya beni muvaffak eyle. amin