Ayasofya üzerinden Isimler, dil ve Lugat Bizim Millî Beka ve Şeref Davamız 1
"Kafirlerle kendi lugatleriyle konuşmak onlara tazimdir" Imam Rabbani Ahmed Farûkî k.s
Uzun zamandır üzerinde konuşmayı düşündüğüm mühim bir konu bugüne kısmetmiş. Bugün Kurban arefesi 30 temmuz 2020 Ayasofya camiinde ilk cuma namazı kılınması üzerinden henüz 6 gün geçti. ilk gün izdiham vardı Ayasofya içine giremedik.. Şimdi biraz araştırayım dedim. Tarihi mimari özelliği nedir, kim ne zaman yapmış, avrupa için neden bu kadar önemli ? Ve hemen karşısına dikilen şaheser Sultanahmet camii.. Biraz araştırayım dedim.
Derhal şu dikkatimi çekti Avrupalı kâfirler Sultanahmet Camiine "Sultanahmet" demiyorlarmış. Mavi cami manasında blu-mosk diyorlarmış..! Niye ki ? Nedir gavurun derdi ? Neden benim verdiğim adı kullanmaz kâfir?
Ve uyandım. "Lugat ve Isim kavgası" konusunu işlemeye koyuldum.
Ilk akla gelen şu oldu: Gavur benim Şaheserime benim verdiğim isimle hitap etmiyorsa, ben neden ondan aldığım ve camiye çevirdiğim eserin "kilise adını" aynen kullanıyorum ? Biz neden Ayasofya'ya hâlâ "ayasofya" demeye bu kadar özeniyoruz ? Neden ona "bize ait" yeni ve milli bir isim vermiyoruz !?
Isim en önemli şey. Bizde isim vermek dualarla törenlerle yapılır ve herkes isim koyamaz. Ismi büyükler koyar. Çocuk olduğunda ailenin en büyüğüne sorulur. Varsa bir Allah dostu bir alime gidilir.. Sahabeler çocuklarını Resulullaha getirir Ondan isim ve dua isterlerdi. Salat ve selam olsun
Avrupalı kafirler senin ismine inancına saygı duymaz. Özenmez adını bozar değiştirir. Yakın zamanda Bulgar Türklerine gavur adları takmadılar mı? binlercesi turkiyeye bu yüzden iltica etmedi mi! unutma.
Tarih boyunca biz Türklere Barbar dediler. Hayrettin Paşamıza Barbaros dediler.. Kabemize kara dediler çarşafımıza kara fatma dediler..
Kafir adını değişemediyse eğer bu defa kendine göre telaffuz eder. Senin şiveni ağzını umursamaz..
Mesela Fransada Cuma adında bir turk genci vardı "kuma" diyorlardı.. Bana da okulda öğretmeni öğrencisi "iza" diyordu! Fransız gavuru lugatinde "Îsa" iza diye okunuyormuş. Kafir bana sormadı hiç "senin adın nasıl telaffuz ediliyor, sana nasıl hitap edelim.." diye.. Ne bana soruldu ne başka bir müslümanara. (...)
İsim konusu İslamda çok önemlidir.
İsim vermek yüceliğin şiar ve alametidir. Allah kendisine kul olanlara müslüman adı verdi ve bu ismi hiç değiştirmedi. "Sizlere müslüman adını veren Odur, bu dönemde de bundan önceki dönemlerde de.."
Eşyasına, bineğine isim vermek Allah Rasulünin sünnetidir. O devesine Kusva adı verdi. Katırına Düldül kılıcına Me'sûr dedi.. Medineye hicret ettiğinde şehrin adı Yesrib idi Allah Rasulu sas yesribin adını değiştirdi Medine koydu. Yeni bir Madeniyet inşa ediyordu çünkü
"Bütün güzel isimler Allahındır"
Güzel isimleri üzerinde toplamak en Yüce olmanın alameti. Allah güzeldir isimleri de güzel. Kullarının da güzel isim sahibi olmalarını ister. kötü lakap takmayı yasaklar. (Hucurat:11)
Allah Rasulu sas Sahabenin güzel olmayan isimlerini değiştirir Abdulkabeye bedel Abdullah demiştir.. "Doğan çocuklarınıza güzel isimler takın yarın mahşerde Allah onları isimleriyle çağıracak" buyurarak o gün güzel isimle çağırılmanın kişiye peşin bir fayda sağlayacağını işaret buyurur.
Hatıra
2002 yılında nikahımı kıyması için şeyhim Mahmud Efendi Hz'ne çıktığımda bana adımı sordu İsa dedim. Baba adın ? Yahya. Elini semaya kaldırarak "Ne güzel isimler ya Rabbi. Şimdi ne acaib isimler koyuyorlar" dedi. Peygamber isimlerini peşpeşe duyunca böyle surur izhar etti.
Sonradan Müslüman olanların ismini değiştirmek bize Allah Rasulünün bir sünnetidir. Ecdadımız bu sünnet üzere hareket etmiş. Konstantino-pol (konstantin kenti) olan şehrin adını İslam-pol sonra Istanbul (İslam şehri) olarak değiştirmiştir. Keza Rum diyarına da Anadolu demiştir.
Bunun aksi de sünnettir. Küfür içre olan biri eğer taşıdığı ismi hak etmiyorsa Allah Rasulu sas onu da değiştirmiştir. Ebul Hikem (ilmin babası) lakaplı Amr Bin Hişama "Ebu cehil" (cehlaetin atası) adını vermiş ve tarih onu bu adla kaydetmiştir.
Bu sebeple İmam Rabbani Ahmet Farukî hazretleri Mektubatta der: Küfür ve fıskla meşhur birinden bahsederken övmemeli, mutlaka alçaltıcı sıfatıyla ondan bahsetmelidir". Ta ki kalbi zayıf müminler tesir almasınlar. Hz İmam bu düstura riayet sadedinde filozof Eflatundan her bahsettiğinde "Ahmak Eflatun" der.
Eğer anlarsanız bu çok önemli bir edeptir.
Bizler ümmet olarak eğer büyüklerimizin yolunu terk edip bu adaba riayet etmiyorsak bilin ki batılı kafir bu düsturu senin aleyhinde umarsızca kullanmaktadır.
Mesela senin ülke adın "Türkiye" Bakın bir ingiliz amerikalı kafir Turkiye demez, demeye de çalışmaz "törki"der ve törki ingilizce hindi (culuk) demek ! Evet şu her yılan başında şarabın yanında yedikleri hindi..! Halbuki Turkiye kelimesini ingilizcede törki diye okutacak bir dil kuralı yok. Yani kasıtlı bir ağız eğme ve alçaltma var..
Kelimelerle, isimlerle Müslümanlara saldırmak, hakaret etmek kafirlerin eski bir ahlakı. Medineli yahudiler Peygamberimize geldiklerinde selam verir gibi yapıp ağızlarını eğiyor esselamu aleyke diyecek yerde essamü aleyküm" diyorlardı.. Allahın selamını bozuyor selamet yerine ölüm ve helak dileklerini Rasulullahın yüzüne söylüyorlardı..
Ismini Bu kafirlerin bozdukları, ilk anda aklıma gelen bazı örnekler:
Hayrettin Paşa'a > Barbaros (kızıl sakal)
İbni Sina'ya > avicenna"
Farabi'ye > pharabius
Osmanlı Türklere > Barbar !
Müslüman için > Muhammedaner (almanca: Muhammetçi)
Neden bozuyorlar o güzelim isimleri? Gavurcuklar özenmesin islama müslümanlara yönelmesin için..
Güzel ismi bozarak mana ve ruhu tahrip etmek kafirin en eski savaş taktiğidir :
O yüzden müslümanlara "dinci" "koktendinci" takva sünnet üzere olana "yobaz" eskiden "fundamentalist" derlerdi. Mücahitlere "terörist" Islami yaşantı arzulayan müminlere "gerici" "mürteci" Allahı zikredenlere "hucu" "tarikatçı" diyerek seni hidayetinden saptırmak ister.
Ve tam tersi, adi alçak insanlara da yüksek isimler takarak sefahet ve isyanı yaygınlaştırmak yine bunların taktiği:
Dansöz şantözlere "sanatçı" kamera önünde oynayıp filim çevirenlere "yıldız" üç beş yazı okuyup Allaha küfredenlere "aydın" "münevver" kıytırkıtan bir kitap bir tez yazana "bilim adamı" "doktor" "doçent" "profesör"
Ya bizdeki komplekse, gavur gibi konuşma gayretine ne dersiniz ? Onları istekleri sevdikleri isimlerle çağırma, onların ağzıyla konuşma, onların şivesiyle telaffuz çabası !?? Ve bunu yapınca kendini bi şey oldum zannetmeler !??
London yazısını "landın" diye okuma kompleksi.. Yozgat Anadolu lisesi hazırlık sınıfındayız 1990 ingilizce öğretmeni O.Çetinkaya üstüne basa basa "sakın london dediğinizi duymayım (yani çarparım) haa !!
Desek nolur bee !! kim gücenir mösyö Gaya ??
Vashington'u "waşingtın" diye okumalar, imf'ye ayemef, cocacolayı kokakola demeler.. ben "kaka kola" diyorum.
Hepsi o kopleksin ürünü: kendini aşağı, batyı üstün görmenin !
Sen kainatın sahibi Alemlerin Rabbi Allahın kulusun. Sen kainatın en mekerrem zatı Muhammed aleyhisselamın ummetisin, Sen Osmanlı Imparatorluğunun varisi 600 yıllık Cihan Devletinin vasîsisin..
Utanıp ezilecek, kompleks yapacak bir durum yok.
Yazının devamı için tıkla >>>
M. Isa Er. 30 temmuz 2020 gop
Medrese mezunu Ehli Sünnet hocaların Dînî ve ictima'i meselelere getirdikleri çözümler, fikirler ve bazı faydalı paylaşımlar
30 Temmuz 2020 Perşembe
28 Temmuz 2020 Salı
Çok Kitabı Olmak Bazen Cahil Bırakır
Bundan 20 küsür sene önce bir işrak vakti Mehmet Talu hoca İsmailağa kürsüsünde bir söz demişti "Bazen çok kitaba sahip olmak cahil kalmaya sebep olur" etkilendim bana acaip geldi. O zamanlar biz taze mollalar bütün paramızı kitaba yatırıyoruz hafta sonu tatilinde kitapçı sahaf yayınevi dolaşıyor ilginç eski nadir kitap avlamaya çalışıyoruz.. Özelikle de DerSaadet (Asitane) nadide eserleri bulduğunuz fotokopi kitap baskı evi. Kimsede olmayan bazı kitapları oradan bulmuşum.. işte ismailağada hava böyle iken Talu hocanın o sözü pek kabul edilir şey değildi. Medresede arkadaşlara söylediğimde bazı çok bilenler dudak büktü "çok mal göz çıkarmaz" türünden itirazlar ettiler..
Ancak üzerinden geçen 20 yıl Talu hocayı haklı çıkardı. Biz de tecrübe ile gördük ki okuyacak şeylerin çok fazla olması genelde hiçbirini okumamayı netice verebiliyor. Bakın bu yazıyı bile okuyan dostlarımdan %10. Aksine bir iki tane kitabı olan kişilere bakıyorsun o kitabın kurdu o konunun uzmanı olmuş.
Mehmet Savaş hoca defaaten anlatmıştır: "Hayatımda beni hayrete düşürenlerden biri de Konyada tanıştığım bir adam "Ömer Nasuhi Bilmenin Hukuku Islamiyye eserini adeta yutmuş. Fıkıhtan hangi soruyu sorsan oradan cevap veriyor "Ömer Nasuhi Bilmen Kamusta şu cilt şu bölümde der ki.." işte buna hayret ettim." Gördüğünüz gibi Konyalı amcanın kütüphanesi, onlarca fıkıh külliyatı yok..
Keza Alim ve Fazıl zat şehit Hızır Ali Muradoğlu hocamızın tek kitabı Mülteka, Ona sorulan bütün sorulara oradan cevap verdiği Multekanın uzmanı olduğu meşhurdur. "Çok kitabı olmak hiç ilmi olmamaya" iki açıdan sebep olur: Himmetini bir noktaya teksif edememek, dikkati dağılmak, maymun iştahı ile daldan dala kitaptan kitaba atlamak. 2) kitaba sahip olmanın verdiği güven ve doygunluk hissi.
Imam Gazali ra 1.maraz için der: Bir zamanda bir fenle meşgul ol.
2.maraz için ise başından geçen bir hadiseyle nasihat verir. "Bir yolculuk esnasında eşkıya kervanı bastı. Bütün kitaplarmı defterlerimi aldılar. Eşkiya başına yalvardım hayatımın bütün emeği bütün ilimlerim onlar" dedim. Başeşkıya Bana öyle bir laf etti ki ! "Sen nasıl bir alimsin ki kitapları elinden alınınca cahil oluyorsun" Ve geri verdi. Bu laftan o kadar etkilendim ki eve dönüşte tek işim kitaplarıma yumulup onları ezberlemek oldu."
Görüldüğü üzere bilgisizlik cahillik okuyacak şeye erişememekten, kitaptan yoksun olmaktan kaynaklanmıyor. Bugün internet bilgisayar cağında istediğin kütüphaneye erişmek mümkün. basit bir program indiriyorsunuz ve içinde binlerce kitap var.. Ya kafada ne var ? Kalpte neler var ? O yüzden Cübbeli Ahmet hoca bir defasında muhalif ilahiyatçılara meydan okumuş "Gelin münazaraya ! laptoplarınızı da getirin yedek sarjlarınızı da yanınıza alın" demişti.. Çünkü biliyor ki ilimleri ceplerindeki çantalarında taşıdıkları makinede olanlardan ibaret.. Pil bitti, ilim filim gitti !
isa er
----------------------
Mülteka : Fıkıh kitabı, Tam ism: Mülteka el-Ebhur, İbrâhîm b. Muhammed b. İbrâhîm el-Halebî (ö. 956/1549). Osmanlı âlimi, fakih. Müellif
Hukuk-ı İslamiyye : Fıkıh Kitabı, tam ismi : Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen (ö:1971) Fakih, Müellif, Diyanet reisi
Mehmet Savaş Hoca: Fakih, Hocaların hocası, Diyanet Haseki Müftü ve Vaiz yetiştirme kursu öğretim görevlisi, Süleymaniye Camii Hidaye ve Usul dersleri hocası
Ancak üzerinden geçen 20 yıl Talu hocayı haklı çıkardı. Biz de tecrübe ile gördük ki okuyacak şeylerin çok fazla olması genelde hiçbirini okumamayı netice verebiliyor. Bakın bu yazıyı bile okuyan dostlarımdan %10. Aksine bir iki tane kitabı olan kişilere bakıyorsun o kitabın kurdu o konunun uzmanı olmuş.
Mehmet Savaş hoca defaaten anlatmıştır: "Hayatımda beni hayrete düşürenlerden biri de Konyada tanıştığım bir adam "Ömer Nasuhi Bilmenin Hukuku Islamiyye eserini adeta yutmuş. Fıkıhtan hangi soruyu sorsan oradan cevap veriyor "Ömer Nasuhi Bilmen Kamusta şu cilt şu bölümde der ki.." işte buna hayret ettim." Gördüğünüz gibi Konyalı amcanın kütüphanesi, onlarca fıkıh külliyatı yok..
Keza Alim ve Fazıl zat şehit Hızır Ali Muradoğlu hocamızın tek kitabı Mülteka, Ona sorulan bütün sorulara oradan cevap verdiği Multekanın uzmanı olduğu meşhurdur. "Çok kitabı olmak hiç ilmi olmamaya" iki açıdan sebep olur: Himmetini bir noktaya teksif edememek, dikkati dağılmak, maymun iştahı ile daldan dala kitaptan kitaba atlamak. 2) kitaba sahip olmanın verdiği güven ve doygunluk hissi.
Imam Gazali ra 1.maraz için der: Bir zamanda bir fenle meşgul ol.
2.maraz için ise başından geçen bir hadiseyle nasihat verir. "Bir yolculuk esnasında eşkıya kervanı bastı. Bütün kitaplarmı defterlerimi aldılar. Eşkiya başına yalvardım hayatımın bütün emeği bütün ilimlerim onlar" dedim. Başeşkıya Bana öyle bir laf etti ki ! "Sen nasıl bir alimsin ki kitapları elinden alınınca cahil oluyorsun" Ve geri verdi. Bu laftan o kadar etkilendim ki eve dönüşte tek işim kitaplarıma yumulup onları ezberlemek oldu."
Görüldüğü üzere bilgisizlik cahillik okuyacak şeye erişememekten, kitaptan yoksun olmaktan kaynaklanmıyor. Bugün internet bilgisayar cağında istediğin kütüphaneye erişmek mümkün. basit bir program indiriyorsunuz ve içinde binlerce kitap var.. Ya kafada ne var ? Kalpte neler var ? O yüzden Cübbeli Ahmet hoca bir defasında muhalif ilahiyatçılara meydan okumuş "Gelin münazaraya ! laptoplarınızı da getirin yedek sarjlarınızı da yanınıza alın" demişti.. Çünkü biliyor ki ilimleri ceplerindeki çantalarında taşıdıkları makinede olanlardan ibaret.. Pil bitti, ilim filim gitti !
isa er
----------------------
Mülteka : Fıkıh kitabı, Tam ism: Mülteka el-Ebhur, İbrâhîm b. Muhammed b. İbrâhîm el-Halebî (ö. 956/1549). Osmanlı âlimi, fakih. Müellif
Hukuk-ı İslamiyye : Fıkıh Kitabı, tam ismi : Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen (ö:1971) Fakih, Müellif, Diyanet reisi
Mehmet Savaş Hoca: Fakih, Hocaların hocası, Diyanet Haseki Müftü ve Vaiz yetiştirme kursu öğretim görevlisi, Süleymaniye Camii Hidaye ve Usul dersleri hocası
24 Temmuz 2020 Cuma
Ayasofya Allaha ibadete açıldı
Bugün 24 temmuz 2020. Ayasofyada ilk cuma namazını kıldık el Hamdülillah. Reisicumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan nezaretinde ve Reisi Diyanetimiz Ali Erbaş hoca imamlığında..
Ayasofya artık müze değil Mescid. Ayasofya artık zincirlere vurulmuş değil, hür ve serbest. Ayasofya artık mahzun değil mesrur ve mesut. Bütün dünya Müslümanları buna çok sevindi. Müminler sevinçlerini sosyal hesaplarından paylaştılar..
Ancak üzülenler de vardı. Onlar da üzüntülerini öyle böyle ifade ettiler. Kimi camiye gelen müminlerin sayısını diline doladı.. kimi Ayasofyada duvarlarda duran ikon ve tasvirleri diline doladı, kimi de "yok dünya mirasıymış yok müze gelirinden mahrum olurmuşuz" gibi aciz yorumlar..
İçimizdeki urus çocukları evet üzüldü lakin Yunan pontus çocuklarının üzüntüsü bambaşkaydı.. "Türkiye laik kemalist çizgisinden çıktı batıya yüzünü değil artı sırtını döndü.." gibi höykünmeler ve 24 Temmuzu ulusal yas ilan etmeler, karalara bürünüp bayraklarını yarıya indirmeler..
Ayasofya Camiinin Allaha ibadete açılması Yunanı Rusu Pontusu neden rahatsız ediyor !? Gezip görmek ise dert, binası orada duruyor. Allaha ibadet ise dert, hani siz de Allaha inanıyordunuz !?
"Müslümanlık yalnız Allaha ibadet etmektir ve Ona bir şeyi ortak etmemektir [Buharî].
Bu bakımdan Allaha ben de inanıyorum diyen bir Yahudi bir Hristiyan asla camilere itiraz edemez karşı çıkamaz. "Bu camide Rabbimin adı yüceltiliyor" diye sevinmesi gerekir.. Ama hayır ! tarih boyunca bakın asla böyle olmamış. Daima camileri yıkmışlar harap etmişler. Allah Adının tek başına anılmasına razı olmamışlar.
"..Rabbini Kur'ân'da (la ilahe illallah diyerek) bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar." [İsra:46]
İşte bu yüzden bizim müşriklerimiz de köpürüp durur ya! "Şu kadar hafta oldu diyanet hala bizim ilâhımızın adını hutbede anmadı" diyerek gün sayar, kin tutarlar..
Tevhidden ayrılıp şirke sapan kişi öyle bir hal alır ki şirkini Allah gibi sever (2:165) hatta yer gelir Allahın önüne geçirir. Artık o, Allah için yaşamaz şirk için yaşar. Bir yere bir imza bir isim yazacağı vakit Allahın ismi aklına gelmez. Bir sıkıntıya duçar olsa canı sıkılsa Allaha dua etmez, şirkine şikayet eder. Onu duymadığını görmediğini bildiği için de kulak mesabesinde anıt defteri icad eder, gider onu karalar. göz mesabesinde de her yere heykelini büstünü diker posterini asar..
Allah aşkına! Bu müşrik ağzını açıp "biz de Tanrıya inanıyoruz, biz de müslümanız" demesinin Allah yanında ne kıymeti olabilir!? Allaha yalnız ibadete razı olmayan rus pontusun da durumu işte budur. O yüzden camiye karşıdır
(...)
Efendiler Ayasofyayı Allaha ibadete açtık tamam.. lakin savaş bitmedi şimdi bilakis kızıştı. Urus pontusun çocukları kinlendiler bilendiler az bir gafletimizle işimizi bitirecekler kutsallarımızı tar-u mâr edecekler. Kaleyi fetheden askerin sıradaki görevi nöbet tutarak devamlı eğitim tatbikat yaparak kaleyi elde muhafaza etmek.
"Zorlukta abdest alınız beş vakit namazda camiye giderek çok adım atınız bir namazı kılınca diğerini gözleyiniz. Iste size nöbet budur ribat bağlantı budur" [Sahih-i Müslim, Malik, Ahmed, Tirmizi, Nesai]
isa er
Ayasofya artık müze değil Mescid. Ayasofya artık zincirlere vurulmuş değil, hür ve serbest. Ayasofya artık mahzun değil mesrur ve mesut. Bütün dünya Müslümanları buna çok sevindi. Müminler sevinçlerini sosyal hesaplarından paylaştılar..
Ancak üzülenler de vardı. Onlar da üzüntülerini öyle böyle ifade ettiler. Kimi camiye gelen müminlerin sayısını diline doladı.. kimi Ayasofyada duvarlarda duran ikon ve tasvirleri diline doladı, kimi de "yok dünya mirasıymış yok müze gelirinden mahrum olurmuşuz" gibi aciz yorumlar..
İçimizdeki urus çocukları evet üzüldü lakin Yunan pontus çocuklarının üzüntüsü bambaşkaydı.. "Türkiye laik kemalist çizgisinden çıktı batıya yüzünü değil artı sırtını döndü.." gibi höykünmeler ve 24 Temmuzu ulusal yas ilan etmeler, karalara bürünüp bayraklarını yarıya indirmeler..
Ayasofya Camiinin Allaha ibadete açılması Yunanı Rusu Pontusu neden rahatsız ediyor !? Gezip görmek ise dert, binası orada duruyor. Allaha ibadet ise dert, hani siz de Allaha inanıyordunuz !?
"Müslümanlık yalnız Allaha ibadet etmektir ve Ona bir şeyi ortak etmemektir [Buharî].
Bu bakımdan Allaha ben de inanıyorum diyen bir Yahudi bir Hristiyan asla camilere itiraz edemez karşı çıkamaz. "Bu camide Rabbimin adı yüceltiliyor" diye sevinmesi gerekir.. Ama hayır ! tarih boyunca bakın asla böyle olmamış. Daima camileri yıkmışlar harap etmişler. Allah Adının tek başına anılmasına razı olmamışlar.
"..Rabbini Kur'ân'da (la ilahe illallah diyerek) bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar." [İsra:46]
İşte bu yüzden bizim müşriklerimiz de köpürüp durur ya! "Şu kadar hafta oldu diyanet hala bizim ilâhımızın adını hutbede anmadı" diyerek gün sayar, kin tutarlar..
Tevhidden ayrılıp şirke sapan kişi öyle bir hal alır ki şirkini Allah gibi sever (2:165) hatta yer gelir Allahın önüne geçirir. Artık o, Allah için yaşamaz şirk için yaşar. Bir yere bir imza bir isim yazacağı vakit Allahın ismi aklına gelmez. Bir sıkıntıya duçar olsa canı sıkılsa Allaha dua etmez, şirkine şikayet eder. Onu duymadığını görmediğini bildiği için de kulak mesabesinde anıt defteri icad eder, gider onu karalar. göz mesabesinde de her yere heykelini büstünü diker posterini asar..
Allah aşkına! Bu müşrik ağzını açıp "biz de Tanrıya inanıyoruz, biz de müslümanız" demesinin Allah yanında ne kıymeti olabilir!? Allaha yalnız ibadete razı olmayan rus pontusun da durumu işte budur. O yüzden camiye karşıdır
(...)
Efendiler Ayasofyayı Allaha ibadete açtık tamam.. lakin savaş bitmedi şimdi bilakis kızıştı. Urus pontusun çocukları kinlendiler bilendiler az bir gafletimizle işimizi bitirecekler kutsallarımızı tar-u mâr edecekler. Kaleyi fetheden askerin sıradaki görevi nöbet tutarak devamlı eğitim tatbikat yaparak kaleyi elde muhafaza etmek.
"Zorlukta abdest alınız beş vakit namazda camiye giderek çok adım atınız bir namazı kılınca diğerini gözleyiniz. Iste size nöbet budur ribat bağlantı budur" [Sahih-i Müslim, Malik, Ahmed, Tirmizi, Nesai]
isa er
Islamda Cübbe Sarık Sakal
Islam Teslimiyet Dinidir
"Islam şu dini, bu dini" gibi tabirler bidattır. Bu Dinin Şâri'i Allah ve Resulüdür. Kuranda ve Sünnette "islam akıl dini" veya "islam nakil bilim dini !." gibi tabirler yoktur.
Islam hakkında illa ki böyle genel bir tanımlama yapılacaksa "islam teslimiyet dini; Allaha itaat ve Rasulüne ittiba dinidir" denmeli.
Şimdi Rasule ittiba kapsamı içinde bakılır, Cübbe giymek var mı? Var. Sakal uzatmak var mı? Var.
Demekki cübbe sakal aleyhinde havlayan köpeklerin havlaması değersizdir. "Allah suretinize bakmaz" demek; tipinize bakmaz, beyaz mı siyah mı güzel mi çirkin mi, ona bakmaz. Kiyafet, sakal ise birer ameldir.. Allah amele bakar. Bunu Allah için yaptınsa sevap verir. Milleti kandırmak için yaptınsa hakkından gelir
Ne demişti Parlaktürk ? "İslam, cübbe, takunya ve kıl dini değil, vahiy tecrübi ilim ve akıl dinidir. Aklı olmayanın dini yoktur" Demiş M.emin Parlakturk.
Parkakürk bu iddiasını ispat için kendince deliller getirir. Der ki cübbe sakal hıristiyanlarda da var denekki islamî değil.
Bu felsefenin çürüklüğü aşikar. Cevap basittir: "Tesettür de hıristiyanlarda var ama islamî. Tavaf sa'y Mekke müşriklerinde vardı ama islamî."
Demekki bir şey islamda var mı yok mu anlamak için bizler Kuran ve Sünnete bakmalıyız, putperestlere hıristiyanlara değil.
Hem Allah aşkına bu cağda cübbe giyen hıristiyan nerede ? Keşke giyseler ! Giyseler de daracık pantolonlarla kaba avreterini teşhir etmeseler..
Avretini örtmek Allahın emridir. Semadan gelen her dinde bu vardır. Erkeğin sakallı olması Allahın fıtri emridir. Semavi her dinde olmak zorundadır. Semadan inen din tektir: ISLAM
Bu itibarla bir papaz bir rahibe dinini bozmadığı oranda bize benzemesi tabiidir.
Bu itibarla bir papaz, bir rahibe dinini bozmadığı oranda bize benzemesi tabiidir.
Ey Parlaktürk gafili, Cübbe sarık sakal eğer Islamî unsurlar olmasaydı bütün dünyada müslümanların salihleri, takva önderleri ve imamları cübbeli sarıklı sakallı olur muydu !?? Sen hiç mi camiye girmedin? Bari tvden Diyanet Reisini de mi görmedin!?
Bakın, yolda karşıdan gelen sarıklı sakallı cübbeli bir insan hakkında ilk intiba onun bir müslüman olduğudur. dost düşman bunu böyle bilir böyle tasvir eder değil mi! Demekki boş konuşuyorsun m emin parkaktürk
"Islam şu dini, bu dini" gibi tabirler bidattır. Bu Dinin Şâri'i Allah ve Resulüdür. Kuranda ve Sünnette "islam akıl dini" veya "islam nakil bilim dini !." gibi tabirler yoktur.
Islam hakkında illa ki böyle genel bir tanımlama yapılacaksa "islam teslimiyet dini; Allaha itaat ve Rasulüne ittiba dinidir" denmeli.
Şimdi Rasule ittiba kapsamı içinde bakılır, Cübbe giymek var mı? Var. Sakal uzatmak var mı? Var.
Demekki cübbe sakal aleyhinde havlayan köpeklerin havlaması değersizdir. "Allah suretinize bakmaz" demek; tipinize bakmaz, beyaz mı siyah mı güzel mi çirkin mi, ona bakmaz. Kiyafet, sakal ise birer ameldir.. Allah amele bakar. Bunu Allah için yaptınsa sevap verir. Milleti kandırmak için yaptınsa hakkından gelir
Ne demişti Parlaktürk ? "İslam, cübbe, takunya ve kıl dini değil, vahiy tecrübi ilim ve akıl dinidir. Aklı olmayanın dini yoktur" Demiş M.emin Parlakturk.
Parkakürk bu iddiasını ispat için kendince deliller getirir. Der ki cübbe sakal hıristiyanlarda da var denekki islamî değil.
Bu felsefenin çürüklüğü aşikar. Cevap basittir: "Tesettür de hıristiyanlarda var ama islamî. Tavaf sa'y Mekke müşriklerinde vardı ama islamî."
Demekki bir şey islamda var mı yok mu anlamak için bizler Kuran ve Sünnete bakmalıyız, putperestlere hıristiyanlara değil.
Hem Allah aşkına bu cağda cübbe giyen hıristiyan nerede ? Keşke giyseler ! Giyseler de daracık pantolonlarla kaba avreterini teşhir etmeseler..
Avretini örtmek Allahın emridir. Semadan gelen her dinde bu vardır. Erkeğin sakallı olması Allahın fıtri emridir. Semavi her dinde olmak zorundadır. Semadan inen din tektir: ISLAM
Bu itibarla bir papaz bir rahibe dinini bozmadığı oranda bize benzemesi tabiidir.
Bu itibarla bir papaz, bir rahibe dinini bozmadığı oranda bize benzemesi tabiidir.
Ey Parlaktürk gafili, Cübbe sarık sakal eğer Islamî unsurlar olmasaydı bütün dünyada müslümanların salihleri, takva önderleri ve imamları cübbeli sarıklı sakallı olur muydu !?? Sen hiç mi camiye girmedin? Bari tvden Diyanet Reisini de mi görmedin!?
Diyanet Reisi Ayasofyada |
Bakın, yolda karşıdan gelen sarıklı sakallı cübbeli bir insan hakkında ilk intiba onun bir müslüman olduğudur. dost düşman bunu böyle bilir böyle tasvir eder değil mi! Demekki boş konuşuyorsun m emin parkaktürk
11 Temmuz 2020 Cumartesi
10 Temmuz 2020 Cuma
Hatiplerin Hitabet Rengi (Analiz)
Korona virüs salgını döneminde uzun süre evde kaldık. Hocalar da hizmetlerini internet üzerinden yaptı bu arada internetle yeni tanışanlar da oldu. bizler de bu sayede nice hocayı dinleme tanıma fırsatı bulduk. Bu fırsat bize hocaların uslübünü inceleme değerlendirme ve hitabet renk analizi yapma imkanı sunmuş oldu
Vaaz eden, kürsüye çıkıp konuşan kişiye hatip ve vaiz denir. Bu ister bir cami kürsüsü olsun ister siyaset mitingi ister konferans veya yutub videosu olsun. Halka hitab eden herkes vaizdir hatiptir
Cübbeli Ahmet hoca efendi,
Abdülmetin hoca merhum,
Bayram hoca merhum,
Erbakan hoca merhum
Sevki Yilmaz
Salih topçu hoca
Mahmut eren hoca,
Mesut Demir hoca
Ahmet İslamoğlu hoca
Ihsan Şenocak hoca,
Ömer Döngeloğlu merhum birer hatiptir ve yazımızın birer konusu..
Kadraja girecek bu ehli sünnet hocalara ilaveten Mehmet Görmez gibi ortada duran ve yaşar nuri öztürk, mustafa i.oglu, mustafa öztürk, mehmet okuyan gibi bazı bidat ehlinden ekran yüzleri de kadraja girecek.
Hitabet Rengi Nedir
Bunu ses analizi içindeki ses rengi gibi düşünün. Burada yapacağımız şey hatibin konuşması içindeki doğru ve yanlışları tespit etmek değil. "Şu sözleri İslama uygun şu sözleri hatalı.." gibi yorumlar yapmayacağız. Bu benim için çok daha kolay olurdu.. Biz burada hatibin konuşma biçimini vaaz üslubunu ruh halini ve belki onu konuşmaya iten saiklerden oluşan hitabet renklerini konuşacağız
Hitabet Rengi üç hususun bileşiminden oluşur: 1) hedef kitle 2) üslup 3) sermaye (argüman). O yüzden analize girecek hatipte bu üç husus yerleşmiş ve belirginleşmiş olmalı.
Cübbeli Ahmet Mahmut Ünlü hocaefendi (iki dönem)
Eski Cübbeli Dönemi: Şuurlu, gözü kapalı, tam bir teslimiyet, sesinde ve edasında bir feyzin eseri, kalpten gelen bir ses ve kalplere gönüllere duygulara hitap eden bir uslüp. kesintisiz uzun cümleler, düşünmüyor adeta akıyor.. hedef kitlesi inananlar, cami cemaati yani ehli hidayet. Konusu Ayet ve hadisler ve bazı kıssalar, dinleyenleri daha çok ibadete takvaya ameli salihe çağrıyor, onlara merhamet acıma içerikli iyiliklerini selametlerini candan isteme.. edası Mahmud efendiyi andırıyor, onun tesirinde olduğu çok açık, ileriki zamanlarda uslübünde mizah var arada cemaati güldürüyor. bazen muhatabı hicvediyor.. ancak genel itibarla uslup müspet, çekici ve dinletici akıcı.. dili: halk diline yakın, yöresel şive yok
Yeni Cübbeli Dönemi: Zekice, Gözü açık, etrafını görüyor. gündemi takip ediyor. Çevreden soru itiraz ve taarruzların farkında ve çok zaman onlara cevap veriyor. cümleler kısa ve ses kesinti var, düşünüyor kuruyor söylüyor.. soru cevaba çok kere müracaat ediyor, ders vermeye yakın..
Hedef kitlesi karışık, bazen ehli hidayet, amellerin faziletiyle onları amele teşvik eder, bazen de dinden imandan haberi olmayan, namaz kılmayan kişiler.. onları dine Allaha davet eder. Bazen de ehli sünnet muhalifi tanınmış birini hedefe koyar.. ona açıkça reddiye yapar hatalı fikirlerini isim vererek ifşa eder. Malzeme seçimi: kimsenin bilmediği kitaplardan adı fazla duyulmadık alimlerin kıssaları teşvikleri hadis diye naklettikleri, dergide yazdığı yazıların tanıtımı, o yazılar üzerinden amele teşvik. her vaazda farklı bir bilgi verme çabası dikkat çekmekte. özel gün ve gecelere uygun vaaz ve teşvikler.. uslübü genelde müspet, hayırhah, muhatabın iyiliğini isteme ve anlattığına kendisi son derece inanıyor hissiyatı hakim, bazen teessüf. mizahı kullanır, iyimser, umut verici teşvik edici.. kendini dinletir.
Abdülmetin Balkanlıoğlu hocaefendi Rh.A
Dertli, akıllı ve zeki, Ümmeti uyanışa harekete çağıran bir eda.. dvm..
Vaaz eden, kürsüye çıkıp konuşan kişiye hatip ve vaiz denir. Bu ister bir cami kürsüsü olsun ister siyaset mitingi ister konferans veya yutub videosu olsun. Halka hitab eden herkes vaizdir hatiptir
Cübbeli Ahmet hoca efendi,
Abdülmetin hoca merhum,
Bayram hoca merhum,
Erbakan hoca merhum
Sevki Yilmaz
Salih topçu hoca
Mahmut eren hoca,
Mesut Demir hoca
Ahmet İslamoğlu hoca
Ihsan Şenocak hoca,
Ömer Döngeloğlu merhum birer hatiptir ve yazımızın birer konusu..
Kadraja girecek bu ehli sünnet hocalara ilaveten Mehmet Görmez gibi ortada duran ve yaşar nuri öztürk, mustafa i.oglu, mustafa öztürk, mehmet okuyan gibi bazı bidat ehlinden ekran yüzleri de kadraja girecek.
Hitabet Rengi Nedir
Bunu ses analizi içindeki ses rengi gibi düşünün. Burada yapacağımız şey hatibin konuşması içindeki doğru ve yanlışları tespit etmek değil. "Şu sözleri İslama uygun şu sözleri hatalı.." gibi yorumlar yapmayacağız. Bu benim için çok daha kolay olurdu.. Biz burada hatibin konuşma biçimini vaaz üslubunu ruh halini ve belki onu konuşmaya iten saiklerden oluşan hitabet renklerini konuşacağız
Hitabet Rengi üç hususun bileşiminden oluşur: 1) hedef kitle 2) üslup 3) sermaye (argüman). O yüzden analize girecek hatipte bu üç husus yerleşmiş ve belirginleşmiş olmalı.
Cübbeli Ahmet Mahmut Ünlü hocaefendi (iki dönem)
Eski Cübbeli Dönemi: Şuurlu, gözü kapalı, tam bir teslimiyet, sesinde ve edasında bir feyzin eseri, kalpten gelen bir ses ve kalplere gönüllere duygulara hitap eden bir uslüp. kesintisiz uzun cümleler, düşünmüyor adeta akıyor.. hedef kitlesi inananlar, cami cemaati yani ehli hidayet. Konusu Ayet ve hadisler ve bazı kıssalar, dinleyenleri daha çok ibadete takvaya ameli salihe çağrıyor, onlara merhamet acıma içerikli iyiliklerini selametlerini candan isteme.. edası Mahmud efendiyi andırıyor, onun tesirinde olduğu çok açık, ileriki zamanlarda uslübünde mizah var arada cemaati güldürüyor. bazen muhatabı hicvediyor.. ancak genel itibarla uslup müspet, çekici ve dinletici akıcı.. dili: halk diline yakın, yöresel şive yok
Yeni Cübbeli Dönemi: Zekice, Gözü açık, etrafını görüyor. gündemi takip ediyor. Çevreden soru itiraz ve taarruzların farkında ve çok zaman onlara cevap veriyor. cümleler kısa ve ses kesinti var, düşünüyor kuruyor söylüyor.. soru cevaba çok kere müracaat ediyor, ders vermeye yakın..
Hedef kitlesi karışık, bazen ehli hidayet, amellerin faziletiyle onları amele teşvik eder, bazen de dinden imandan haberi olmayan, namaz kılmayan kişiler.. onları dine Allaha davet eder. Bazen de ehli sünnet muhalifi tanınmış birini hedefe koyar.. ona açıkça reddiye yapar hatalı fikirlerini isim vererek ifşa eder. Malzeme seçimi: kimsenin bilmediği kitaplardan adı fazla duyulmadık alimlerin kıssaları teşvikleri hadis diye naklettikleri, dergide yazdığı yazıların tanıtımı, o yazılar üzerinden amele teşvik. her vaazda farklı bir bilgi verme çabası dikkat çekmekte. özel gün ve gecelere uygun vaaz ve teşvikler.. uslübü genelde müspet, hayırhah, muhatabın iyiliğini isteme ve anlattığına kendisi son derece inanıyor hissiyatı hakim, bazen teessüf. mizahı kullanır, iyimser, umut verici teşvik edici.. kendini dinletir.
Abdülmetin Balkanlıoğlu hocaefendi Rh.A
Dertli, akıllı ve zeki, Ümmeti uyanışa harekete çağıran bir eda.. dvm..
4 Temmuz 2020 Cumartesi
Şalvar Giydim Tepki Aldım Ne Tavsiye Edersiniz ?
M.Emin A : Hocam çok istediğim şalvar giymek bugüne nasip oldu elhamdülillah fakat gerek arkadaş gerekse yakınlarım farklı baktılar kimisi şaşırdı kimisi dalga geçti fakat hiçbir kimseyle münakaşaya girmedim, iyi şeyler söyleyen de olmadı değil.. eşim hiçbir şekilde tepki vermedi hatta senin ağırlığın bana çöktü dedi. Benim ne yapmam lazım hocam ? Selam ve dua ile..
CEVAP: Allah mübarek eylesin. Insanlar bu zamanda maalesef dünyaya ram olmuşlar. Batıya meftun, batı tarz ve kültürüne alışmış ve aşık olmuşlar..!
Eğer şalvar cübbe batıda moda olsa artistleri şantör dansörleri şalvar giyse bak gör ki seni kınayanlar senden önce gider alır giyer..!
O yüzden aldırma Allah için sabret. Sen Allahın devrimci aydın cesur kulusun. Küfrün adi modasını devirdin. Hepsi alışacak ve niceleri mahallede açtığın bu kutlu çığırdan “Özüne dönme” yolundan seninle yürüyecek ve hepsinin sevabına inşallah ortak olacaksın.
Unutma dünyada ne kadar emek sıkıntı, ahirette o kadar ekmek sevinç zenginlik..
CEVAP: Allah mübarek eylesin. Insanlar bu zamanda maalesef dünyaya ram olmuşlar. Batıya meftun, batı tarz ve kültürüne alışmış ve aşık olmuşlar..!
Eğer şalvar cübbe batıda moda olsa artistleri şantör dansörleri şalvar giyse bak gör ki seni kınayanlar senden önce gider alır giyer..!
O yüzden aldırma Allah için sabret. Sen Allahın devrimci aydın cesur kulusun. Küfrün adi modasını devirdin. Hepsi alışacak ve niceleri mahallede açtığın bu kutlu çığırdan “Özüne dönme” yolundan seninle yürüyecek ve hepsinin sevabına inşallah ortak olacaksın.
Unutma dünyada ne kadar emek sıkıntı, ahirette o kadar ekmek sevinç zenginlik..
Kurban Bayramında Kurban Niyetine Et Alsam ?
Sual: Kurban Bayram günü kurban vazifesi niyetine kasaptan et alsam kurbanım olur mu ?
Cevab: Olmaz.
Kevser Suresinde Rabbimiz apaçık “Rabbin icin namaz kıl, ve boğazla (kurban kes)” diyor. Peygamberimiz sas de bizzat kendi elleriyle her kurban günü kurbanlıkları boğazlamış ve bu vazife fıkıh kitaplarımızda böylece “Bogazlamak gerekir” şeklinde tescil edilmiştir.
Bu itibarla Allahın emri yerine gelmesi için boğazlamak, âmi tabirle kan akıtmak gerekiyor. Başkasının ticari maksatla kestiği hayvanın etini reyondan satın almak, elbette bu Ayet ve Hadislerle amel etmek olmayacaktır.
Kurban Allahın Bizlere Ziyafeti
Evet Kurban vazifesinin infak ve ziyafet boyutu da var. Yani Allah Kurban Bayramında bayramın gereği kullarına ikramda bulunur; yaratmış olduğu dünyanın en leziz en pahalı en faydalı yemeği “et yemeği” ile ziyafet çeker.[1] Bunu zengin kulları elinden yapar..
“Kasaptan et alıp” pişirmek, konuğa komşuya vermek yedirmek evet meselenin bu yönünü karşılayabilir ancak Kurbanın özü ve gayesi bundan ibaret değil.
Nedir Kurbanın Mana ve Gayesi ?
Kurban; Beslediğin büyüttüğün, alıştığın, sevdiğin, zorlukla edindiğin bir hayvanın Allahın emriyle boğazlanması; gözlerimiz önünde Allah için can vermesi ve sahibinin buna ailecek şahit olması ve bunun insan nefsine ve ruhuna sağladığı rikkat, merhamet, letafet, Allaha itaat, teslimiyet, aidiyet, feda gibi bildiğimiz bilmediğimiz bir çok manaları hâvî ulvî mâlî muazzam bir vazifedir.
O yüzden kasaptan et almak, elbette Kurban vazifesini ifa etmek olamaz.[1] Usulü Fıkıh kitabı: Nurul Envâr alel Menâr
http://isaerdogan.com/kurban-bayraminda-kurban-niyetine-et-alsam/
Cevab: Olmaz.
Kevser Suresinde Rabbimiz apaçık “Rabbin icin namaz kıl, ve boğazla (kurban kes)” diyor. Peygamberimiz sas de bizzat kendi elleriyle her kurban günü kurbanlıkları boğazlamış ve bu vazife fıkıh kitaplarımızda böylece “Bogazlamak gerekir” şeklinde tescil edilmiştir.
Bu itibarla Allahın emri yerine gelmesi için boğazlamak, âmi tabirle kan akıtmak gerekiyor. Başkasının ticari maksatla kestiği hayvanın etini reyondan satın almak, elbette bu Ayet ve Hadislerle amel etmek olmayacaktır.
Kurban Allahın Bizlere Ziyafeti
Evet Kurban vazifesinin infak ve ziyafet boyutu da var. Yani Allah Kurban Bayramında bayramın gereği kullarına ikramda bulunur; yaratmış olduğu dünyanın en leziz en pahalı en faydalı yemeği “et yemeği” ile ziyafet çeker.[1] Bunu zengin kulları elinden yapar..
“Kasaptan et alıp” pişirmek, konuğa komşuya vermek yedirmek evet meselenin bu yönünü karşılayabilir ancak Kurbanın özü ve gayesi bundan ibaret değil.
Nedir Kurbanın Mana ve Gayesi ?
Kurban; Beslediğin büyüttüğün, alıştığın, sevdiğin, zorlukla edindiğin bir hayvanın Allahın emriyle boğazlanması; gözlerimiz önünde Allah için can vermesi ve sahibinin buna ailecek şahit olması ve bunun insan nefsine ve ruhuna sağladığı rikkat, merhamet, letafet, Allaha itaat, teslimiyet, aidiyet, feda gibi bildiğimiz bilmediğimiz bir çok manaları hâvî ulvî mâlî muazzam bir vazifedir.
O yüzden kasaptan et almak, elbette Kurban vazifesini ifa etmek olamaz.[1] Usulü Fıkıh kitabı: Nurul Envâr alel Menâr
http://isaerdogan.com/kurban-bayraminda-kurban-niyetine-et-alsam/
3 Temmuz 2020 Cuma
Pandemi/Maske ilmihali | soru cevap
Pandemi/Maske ilmihali
isa er
Soru 1:
Hocam ağzımda maske var.. esnerken yine elimle ağzımı kapatmak zorunda mıyım yoksa maske yeterli mi ?
Soru2:
Hocam camide 2şer metre mesafe ile saf tuttuk ve ancak ön safta gördük ki iki kişi arasında 4 metre var, bir kişi girebilir yani.. oraya girmek gerekir mi yoksa arka saflarda da kılabilir mi ?
Soru 3:
Musafaha yapmak sünnet.. "Eller birbirine değdiği anda günahlar dökülür.." Pandemi sebebiyle ise şimdilerde temassız selamlaşma yapıyoruz.. bu sevabı almış oluyor muyuz?
Soru 4:
Namazda sessiz kıraatin ölçüsü kulak okuduğunu işitmek.. ağzımda maske olduğu için ne okuduğumu duyamıyorum. Kendim ve belki yanımdakiler duyacak kadar biraz daha sesli okusam olur mu ?
Cevap 1: maske yeter
Cevap 2 : arkada kılabilir, o yere geçmesi evladır
Cevap 3 : musafaha sevabını tam alır çünkü niyeti tam
Cevap 4 : daha sesli okuyabilir çünkü Zaruret var
isaerdogan.com
isa er
Soru 1:
Hocam ağzımda maske var.. esnerken yine elimle ağzımı kapatmak zorunda mıyım yoksa maske yeterli mi ?
يا شيخ عند ما لبست الكمامة واتثائب فهل علي أن أضع يدي علي فمي أم القناع يكفي ؟
Soru2:
Hocam camide 2şer metre mesafe ile saf tuttuk ve ancak ön safta gördük ki iki kişi arasında 4 metre var, bir kişi girebilir yani.. oraya girmek gerekir mi yoksa arka saflarda da kılabilir mi ?
Soru 3:
Musafaha yapmak sünnet.. "Eller birbirine değdiği anda günahlar dökülür.." Pandemi sebebiyle ise şimdilerde temassız selamlaşma yapıyoruz.. bu sevabı almış oluyor muyuz?
المصافحة سنة و عند تلاقي الأيدي تزال الذنوب.. و نحن يحيي بعضنا بعضا عن بعد من أجل المرض العام.. فهل لنا الأجر الموعود ؟؟
Soru 4:
Namazda sessiz kıraatin ölçüsü kulak okuduğunu işitmek.. ağzımda maske olduğu için ne okuduğumu duyamıyorum. Kendim ve belki yanımdakiler duyacak kadar biraz daha sesli okusam olur mu ?
ومن شروط القراءة الخفية في الصلاة النهارية سماع أذنه. وحيث كان علي فمي الكمامة لا استطيع أن اسمع قراءتي . فهل لي أن أرفع صوتي في الصلوات الخفيات حتي أسمع أنا ومن حولي ؟؟
Cevap 1: maske yeter
Cevap 2 : arkada kılabilir, o yere geçmesi evladır
Cevap 3 : musafaha sevabını tam alır çünkü niyeti tam
Cevap 4 : daha sesli okuyabilir çünkü Zaruret var
isaerdogan.com