Her şey Uçakta Çocuğumu Kaldırıp Bir Gence Yer Vermemle Başladı
Sene 2008 Temmuz ayı... Ailece umreye gidiyoruz. Uçağa bindik. Yolcular yavaş yavaş koltuklarına yerleşirlerken biz de umre yolunda olmanın sevincini yüreklerimizde hissediyoruz. Uçağın bir an evvel havalanmasını sabırsızlıkla bekliyorduk. Ben, eşim, bir çocuğum, kardeşim, eşi ve çocuğu altı koltuğu doldurmuştuk. Kardeşimin çocuğu beş yaşındaydı.
Hemen hemen herkes koltuklarına yerleşmişti fakat bir genç ayakta kalmış ve önümüzde
oturan bir yolcu ile ufak bir tartışma yaşıyordu. Zaman geçtikçe her ikisinin de sesleri yükselmeye başladı. Suud havayolları aynı koltuğa iki bilet satmış ve tartışmanın sebebi buydu. Ortam iyice gerilmiş hostesler de tartışmaya dahil olmuştu. Ben bu durumu umre dolayısı ile bir fırsata çevirebilir miyim diye düşündüm ve hostese dedim ki; "İsterseniz çocuğu kucağımıza alalım, genç üzülmesin yardımcı olalım." Hostes memnun bir şekilde teşekkür ettikten sonra gerekli işlemleri yapmak için müsaade istedi.
Gerekli bildirimleri yaptıktan sonra bize tekrar teşekkür ederek genci yanımdaki koltuğa yönlendirdi. Çocuğu kucağımıza aldık ve Kays ismindeki gence yer verdik. Kendisi ile İngilizce olarak sohbete başladık. Önce tanıştık; Kays Mekkeli bir gençmiş, Cidde'de Tıp üniversitesinde 4. sınıfı okuyormuş. Babası Sudi Arabistan’da devlette mühendis olarak görevliymiş. Kays'a İstanbul'a gezmeye mi geldiğini sorunca; "Hayır Rusya Krasnodar’dan geliyorum. Ben oradan birisiyle evliyim" dedi. "Peki bu nasıl oldu Kays, yaşın da daha çok genç" dedim. Başladı anlatmaya:
"Benim hep bir hayalim vardı; Müslüman olmayan bir kızla evlenmek ve onun Müslüman olmasına vesile olmak... Sürekli duam buydu. Defaaten Hristiyan ve farklı dinlerin evlilik sitelerine girdim ama bir türlü istediğim tarzda yani İslam'a girecek bir bayan bulamadım. Yine bir gün öylesine bir İslami evlilik sitesine girdim ve Daria isminde bir Rus kızının profilinde bir aylık Müslüman olduğuna dair bir ibareye rastladım. Kendisine mesaj attım ve tanıştık. Daria’nın iki kız kardeşi daha varmış ve babası mühendis annesi kuaförmüş. Kendi inancından yani Ortodoks Hristiyanlıktan sıkılmış, manevi olarak kendini boşlukta his ediyormuş... Sonra internetten dinleri araştırmaya başlamış. Araştırmasının sonunda İslam ile karşılaşmış ve nitekim Müslüman olmuş. İnternet üzerinden İslam’ın emir ve yasaklarını öğrenmeye başlamış. Ailesine Müslüman olduğunu söylediğinde ailesi önce biraz afallamış sonra alışmışlar. Daria o zaman üniversitede meteoroloji bölümü ikinci sınıfta okumaktaymış. Okula başı kapalı gidince kimi arkadaşları "rahibe" demiş kimileri "Çeçen" demiş ve onu dışlamışlar. Baskılardan sıkılan Daria düşünmüş ve duaya başlamış, "Allah’ım ben bu toplum ile birlikte yaşamaktan güçlük çekiyorum bana Müslüman bir eş nasip eyle, beni buradan kurtar" diye dua etmiş. Bu duygularla İslami bir evlilik sitesine üye olmuş. Sonrasında bu sitede benim ile tanıştı. Ve sonunda evlendik."
Kays'ın bu anlattıkları beni oldukça şaşırtmıştı. Allah muhafaza evlilik siteleri insanı yanlış yerlerde yanlış kişilere sevk edebilir diye içimden geçiriyordum. Evlilik niyeti ile girilen bu yolun evliliğe gitmeyip günahlara da gidebileceği unutulmamalıydı. Fakat Kays ile Daria'nın tanışması evlilikle neticelenmişti. Kays anlatmaya devam etti:
"Evliliğe karar verdikten sonra 2007 yılında Suriye Şam'da amcamlarda buluştuk ve düğünümüzü yaptık. Sonrasında o Rusya'ya ben de Suudi Arabistan'a döndüm. Her ikimizin de neticede tahsil hayatımız devam ediyordu."
Şimdi de yani bu karşılaşmamız da Kays Rusya'da Daria’nın ailesini ziyarete gitmiş, bir hafta kaldıktan sonra İstanbul aktarmalı olarak Cidde’ye dönüyordu. Ve kader bizi onunla böyle bir tevafuk ile buluşturdu. Kays evlilik hikayesini bitirdikten sonra bir birimize iletişim bilgilerimizi verdik. Uçaktan inince kendisi ile helalleşerek ayrıldık.
Umreden döndükten sonra Ramazan ayına yaklaşırken Kays'tan bir mesaj geldi. Mesajda; "Abi ben ve eşim Ramazan ayını İstanbul’da geçirmek istiyoruz. Biliyorsun öğrenciyim eşim de öğrenci, maddi imkanımız yetersiz, bize uygun bir ev bulur musunuz?"
Bunun üzerine onlara yirmi beş gün kalmak üzere bir otel ayarladım. Vakit gelince onları karşıladım ve
Sultanahmet’teki otele götürdüm. Fakat Daria'nın dikkatini arka sokaklardaki içkili restoranlar çekti. Bana döndü ve "Ben bunları yine görmek istemiyorum" dedi. Belki de İslam'dan uzak Rusya sokaklarını hatırlatıyordu bu görüntü ona. "Başka bir bölgede kalsak olmaz mı" diye sordu bana. Peki dedim ve onları Üsküdar'da başka bir otele götürdüm.
Sonrasında hemen hemen bir çok gün ramazan boyunca bir araya geldik. Ailece iftarlar yaptık ve çeşitli yerlere gezmeye gittik. Onları kendi evlatlarımız gibi koruduk, kolladık ve nihayetinde hep beraber bayrama ulaştık.
Bayram sonrası onları ülkelerine yolcu ederken her ikisinin de ailelerine çeşitli hediyeler aldım. Sonra ağlayarak vedalaştık ve gittiler.
Aradan bir ay geçti. Bu sefer mesaj Daria'dan geldi. Mesajı sevinç ve göz yaşları içinde yazdığını belirtiyor ve diyordu ki: "Abi ailem sizin bu güzel davranışınız sebebi ile Müslüman oldu. Krasanodar’a döndüğümde sizden ve eşinizden sürekli onlara
bahsetmiştim. Otel masraflarımızı karşıladılar, bizi yedirdiler, içirdiler ve gezdirdiler deyince babam; "Bu Taşkın, Kays'ın akrabası mı?" dedi "yok" dedim. "Taşkın Arap mı?" dedi "yok o Türk" dedim. "Peki kaç yıllık arkadaşlar" dedi "sadece bir aylık" dedim."
Aramızda İslam'dan başka hiçbir bağ olmadığı halde bir insanın bir başkasına böylesi ikramlar yapmasını Daria'nın babası anlamlandıramamış ve çok şaşırmış.
Daria babasına Rusça bir Kur'an-ı Kerim tercümesi uzatıyor ve diyor ki: "Babacığım işte bu bununla oluyor. İslam kardeşliği insanları birbirlerine öyle bağlıyor ki inanlar kardeş ve dost oluyorlar."
Daria'nın babası ve annesi o gün Kur'an-ı Kerim'i okumaya ve anlamaya çalışıyorlar. Beşinci günün sonunda elhamdülillah Müslüman oluyorlar. Ben bunu duyunca adeta sevinçten havalara uçtum. İnşallah onların müslüman olmalarında bir vesilem olmuştur.
Şimdilerde Kays ve Daria Almanya'da yaşıyorlar ve üç çocukları var. Kays orada doktorluk yapıyor..
Taşkın Koçak
Medrese mezunu Ehli Sünnet hocaların Dînî ve ictima'i meselelere getirdikleri çözümler, fikirler ve bazı faydalı paylaşımlar
24 Aralık 2019 Salı
1 Aralık 2019 Pazar
Molla Tekasür ve İksir-i Tekabür
Tekasür (asıl şey, Takva Ubudiyet İhlas ve tevazudan) sizi alıkoydu. o kadar ki.. kabirleri ziyaret ettiniz. Yani mezarı boyladınız. [Tekasür Suresi: 1,2]
Tekasür çoğaltmayı istemek, daha fazlasına talip olmaktır "ثم يطمع ان ازيد كلا" ve o çoklukla övünmek. "انا اكثر منك مالا وولدا" demektir. Tekasürün bu çeşidi yani mal ve evlat çokluğu övünme avamda görülür..
Havasın yanında tekasür ise "ilim" le olmakta. "talebe/mürid/cemaat sayısı" ile olmakta "okuduğu kitabın çokluğu" ve "okuduğu hocanın büyüklüğü" ile olmakta, ama maalesef onlarda da olmaktadır.
"Kibir hocalara pek yapışır ama hiç yakışmaz" İmam Mahmud Ef Ks.
Şeytanda herkesin nabzına göre vereceği bir şerbeti var. Kimse şeytanın tesvilatından emniyette değil. Muhlas kullar hariç.. Tekasür ihlas ve takvayı kemiren sinsi bir mikroptur. tekasür marazının menfi sonuç ve belirtilerinden en bariz ve en çirkin olanı kibirdir. Tekasür ve kibir yapışık ikizler gibidir. Bilakis kibir tekasürün neticesidir. Tekasür başladı mı kibir; "başkasını beğenmeme, küçük görme" arkasından gelir..
Kitapları anlayarak onlayarak okumuş talebe, az okumuş veya okuyamamış talebeyi gözünde düşük görüyorsa bu ilim onda ancak tekasür ve kibir iras etmiştir.
tekkede yıllarını çoğaltmış mürid, medresede yıllanmış kıdemli talib yeni gelmiş olanı istihfaf ediyorsa bu kıdem onda tekasür ve kibir netice vermiştir.
"ben büyük hocalarda okudum barış hocada okudum cahit hocada okudum sen kimde okudun" diye sorunca adı sanı duyulmadık bir hoca ismi işitince dudak büküyorsan kendini fazletli sayıyorsan sen şüphesiz tekasür ve tekebbür marazına tululmuşun molla kardeşim.
Tekasürün diğer bir çeşidi müritlerin müntesip sayısıyla övünmeleri :"Bizim tarikatın şu kadar çok müridi var şu kadar çok binası var.. sizin ki az" demeleridir.
Hocaların talebe sayısıyla övünmeleri "Benim talebem yüz tane bin tane seninki kaç tane!?" demeleri de tekasürdür ve neticesi genelde kibirdir.
Tekkeye yeni gelmiş mürid, medreseye henüz gelmiş talebe herkesi güzünde büyük tutar her sarıklıya efendim der her sakallıya hocam der.. sonra biraz ilim tahsil eder biraz kıdem hasıl eder, sözde gözü açılır.. ve kişiler güzünde küçülmeye başlar.. aslında kimse ne büyüdü ne küçüldü büyüyen tek şey bunun egosu ve kibri.. Bunda nükseden şey tekasür marazı. Artan ilmi, çoğalan tecrübesiyle eller gözünde küçülmüş, nefsini put gibi büyütmüştür..
O yüzden Allah dostları bizleri uyarırlar : "Bin yıl hizmet etsen bir karar dur" "Tekkeye vav gibi gelip elif gibi çıkma, aksine elif gibi girdin ise vav gibi çık" İmam Mahmud efendi ks: "Arkadaşlar daima şöyle demeliyiz: Eller yahşi ben yaman. Eller buğday ben saman"
Dünkü talebe medreseye gelmiş genç bir hocadan yıllarca okumuş ilim edep tahsil etmiş.. Bir mecliste buna soruyorlar sen kimde okudun ? Genç hocanın adını diyemiyor, hocasının hocası adını veriyor.. Neden ? Tekasür ve tekabür marazından. Genç hocanın adını telaffuz etmesi övünme sebebi olmayacak çünkü..
Akademi dünyasında işler daha perişan. diploması olmayanı adamdan saymamak nefsini put yapmaktan başka bir şey değil. O dünyada tekasür karyer makam çokluğu maaş fazlalığı şeklinde cereyan eder ve hç farkına bile varmazlar..
İksir-i Tekabür
Tekasür marazına tutulup tekabür girdabına kapılan kişi Allahın "Kella" "hayır hayır iş bu değil" buyruğuna sarılmalı, "kella"nın ifade ettiği manayı uzun uzun tefekkür ve tedebbür edip hakikatin sırrına vakıf olmalıdır.
Mevzu "Mahmud efendi hazretlerinin bu konuda da bizlere üsve-i hasene olması ve takvada tevazuda imam olması" konusuyla devam edecek inşallah..
isa erdoğan siteye git
2.12.2019
Tekasür çoğaltmayı istemek, daha fazlasına talip olmaktır "ثم يطمع ان ازيد كلا" ve o çoklukla övünmek. "انا اكثر منك مالا وولدا" demektir. Tekasürün bu çeşidi yani mal ve evlat çokluğu övünme avamda görülür..
Havasın yanında tekasür ise "ilim" le olmakta. "talebe/mürid/cemaat sayısı" ile olmakta "okuduğu kitabın çokluğu" ve "okuduğu hocanın büyüklüğü" ile olmakta, ama maalesef onlarda da olmaktadır.
"Kibir hocalara pek yapışır ama hiç yakışmaz" İmam Mahmud Ef Ks.
Şeytanda herkesin nabzına göre vereceği bir şerbeti var. Kimse şeytanın tesvilatından emniyette değil. Muhlas kullar hariç.. Tekasür ihlas ve takvayı kemiren sinsi bir mikroptur. tekasür marazının menfi sonuç ve belirtilerinden en bariz ve en çirkin olanı kibirdir. Tekasür ve kibir yapışık ikizler gibidir. Bilakis kibir tekasürün neticesidir. Tekasür başladı mı kibir; "başkasını beğenmeme, küçük görme" arkasından gelir..
Kitapları anlayarak onlayarak okumuş talebe, az okumuş veya okuyamamış talebeyi gözünde düşük görüyorsa bu ilim onda ancak tekasür ve kibir iras etmiştir.
tekkede yıllarını çoğaltmış mürid, medresede yıllanmış kıdemli talib yeni gelmiş olanı istihfaf ediyorsa bu kıdem onda tekasür ve kibir netice vermiştir.
"ben büyük hocalarda okudum barış hocada okudum cahit hocada okudum sen kimde okudun" diye sorunca adı sanı duyulmadık bir hoca ismi işitince dudak büküyorsan kendini fazletli sayıyorsan sen şüphesiz tekasür ve tekebbür marazına tululmuşun molla kardeşim.
Tekasürün diğer bir çeşidi müritlerin müntesip sayısıyla övünmeleri :"Bizim tarikatın şu kadar çok müridi var şu kadar çok binası var.. sizin ki az" demeleridir.
Hocaların talebe sayısıyla övünmeleri "Benim talebem yüz tane bin tane seninki kaç tane!?" demeleri de tekasürdür ve neticesi genelde kibirdir.
Tekkeye yeni gelmiş mürid, medreseye henüz gelmiş talebe herkesi güzünde büyük tutar her sarıklıya efendim der her sakallıya hocam der.. sonra biraz ilim tahsil eder biraz kıdem hasıl eder, sözde gözü açılır.. ve kişiler güzünde küçülmeye başlar.. aslında kimse ne büyüdü ne küçüldü büyüyen tek şey bunun egosu ve kibri.. Bunda nükseden şey tekasür marazı. Artan ilmi, çoğalan tecrübesiyle eller gözünde küçülmüş, nefsini put gibi büyütmüştür..
O yüzden Allah dostları bizleri uyarırlar : "Bin yıl hizmet etsen bir karar dur" "Tekkeye vav gibi gelip elif gibi çıkma, aksine elif gibi girdin ise vav gibi çık" İmam Mahmud efendi ks: "Arkadaşlar daima şöyle demeliyiz: Eller yahşi ben yaman. Eller buğday ben saman"
Dünkü talebe medreseye gelmiş genç bir hocadan yıllarca okumuş ilim edep tahsil etmiş.. Bir mecliste buna soruyorlar sen kimde okudun ? Genç hocanın adını diyemiyor, hocasının hocası adını veriyor.. Neden ? Tekasür ve tekabür marazından. Genç hocanın adını telaffuz etmesi övünme sebebi olmayacak çünkü..
Akademi dünyasında işler daha perişan. diploması olmayanı adamdan saymamak nefsini put yapmaktan başka bir şey değil. O dünyada tekasür karyer makam çokluğu maaş fazlalığı şeklinde cereyan eder ve hç farkına bile varmazlar..
İksir-i Tekabür
Tekasür marazına tutulup tekabür girdabına kapılan kişi Allahın "Kella" "hayır hayır iş bu değil" buyruğuna sarılmalı, "kella"nın ifade ettiği manayı uzun uzun tefekkür ve tedebbür edip hakikatin sırrına vakıf olmalıdır.
Mevzu "Mahmud efendi hazretlerinin bu konuda da bizlere üsve-i hasene olması ve takvada tevazuda imam olması" konusuyla devam edecek inşallah..
isa erdoğan siteye git
2.12.2019